-->

Çeviri

28 Ocak 2015 Çarşamba

Kıdem tazminatı düzenlenecek


Başbakan Davutoğlu, kıdem tazminatında sosyal taraflarla istişare halinde düzenleme yapılacağını, işsizlik sigortası yararlanma süresinin artırılacağını açıkladı.
ANKARA 
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara Palas'ta düzenlediği basın toplantısında Onuncu Kalkınma Planı'nda belirlenen 25 öncelikli dönüşüm programından son pakette yer alan 8 programı ve bunlara ilişkin 380 eylem planını açıkladı.
Türkiye’nin 12 yılda olağanüstü bir ekonomik ve paradigma devrimine şahit olduğuna işaret eden Davutoğlu, toplumsal hayatta süreklilik ile değişim unsurlarını göz önünde bulundurmayan hükümetlerin başarılı olamayacağını vurguladı.
Hem süreklilik unsurlarıyla ortaya konan politikaların takibinin yapılması hem de dünya şartları içinde reform bilincine dayalı, yaygın ve etkin bir değişim süreci yaşanması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, "AK Parti hükümetlerinin en önemli başarılarından biri sürekliliği durağanlık, değişimi de yapboz tahtasına dönüştürmeme başarısıdır. Süreklilik bir durağanlık değil aksine toplumların hayatında devamlılığı sağlayan bir ilkedir. Reform düşüncesi, değişim ise hayatın getirdiği dinamizmin anlaşılması çerçevesinde bir zarurettir. Bu açıdan 62. Hükümeti kurar kurmaz 12 yıllık birikim üzerinden yeni bir ekonomik hamlenin altyapısını oluşturacak, kapsamlı bir reform çabasını kamuoyuyla kademeli şekilde paylaşıyoruz" diye konuştu.
Öncelikli dönüşüm programlarının, özel önemi bulunduğunu, bir omurga teşkil etiklerini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu omurga, bizim için önümüzdeki 2023'e kadar olan dönemin temel değişim parametrelerini, reform parametrelerini ortaya koyuyor. Geçen sunumlarda, önce reel sektörle ilgili 8, daha sonra makro ekonomik sektörle ilgili 7 alanda dönüşüm programını açıkladık. Bugün de 8 alanda daha dönüşüm programı açıklayacağız. Bu çerçevede atacağımız adımları tespit edeceğiz. Burada bir hususu dikkatlerinize ayrıca getirmek istiyorum, o da bunun takibi, bu kesinlikle bir şekilde kağıt üzerinde kalacak bir çalışma değil. Takibiyle ilgili en başından taahhütte bulunduk. Takip izleme mekanizmaları da devreye girdi ve 3 ayda bir bürokratik düzeyde takip, 6 ayda bir de Bakanlar Kurulu'na sunum şeklinde takip ve belli aralıklarla benim bizzat kamuoyuna çıkarak, anlatarak ya da Başbakanlık üzerinden, bu daha kısa süreyle olur, bir yazılı sunumla ya da kamuoyunun da önünde, bu, benzeri formatta yapacağımız toplantılarla bunu paylaşacağız."
“Reform programlarının sahiplenilmesi konusunda mekanizma kuracağız”
Söz konusu reform programlarının Ankara’da hazırlanıp Ankara’da kalması durumunda istenilen amaca ulaşılamayacağını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"İki yönde bu reform programlarının sahiplenilmesi ve yönetimi konusunda mekanizma kuracağız. Birisi yerele dönük olarak, Kalkınma Bakanlığımızın koordinasyonuyla, önemli vilayet merkezlerimizde, bölgesel merkezlerde, İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, KOP, DAP, KOP gibi zaten belli çalışmaların yürütüldüğü koordinasyon merkezlerinde, bu programları anlatmak üzere seri çalışma yürüteceğiz. Dolayısıyla yerel aktörlerin, alanda bulunan aktörlerin bu programları benimsemesinin önünü açacağız. Aynı şekilde uluslararası alanda bunların bilinmesi önemli. Ben geçtiğimiz hafta İngiltere’de yatırımcı firmalarla buluştuğumda da bunu fark ettim. Yabancı analistler, buna çok özel önem verdiklerini ortaya koydular ve Türkiye’den daha fazla dikkat çekecek şekilde, bunu dikkatli takip ettiklerini gösterecek şekilde sorular yönelttiler, bu yatırımcılara ne tür imkanlar sunacak gibi."
Davutoğlu, sektörel dönüşüm reform programının uluslararası alanda da tanıtımını yapacaklarını bildirdi. Sadece Avrupa ve ABD’de değil Japonya, Hindistan ve yükselen ekonomik havzalarda da bu tanıtım çalışmalarını yürüteceklerini anlatan Davutoğlu, "Böylece bir sahiplenme ve bilinme, tanıtım olgusuna dikkat çekeceğiz" dedi.
Bugün 8 program açıklayacaklarını belirten Davutoğlu, bunların, “iş gücü piyasasının etkinleştirilmesi programı”, “temel ve meslek becerilerini geliştirme programı”, “nitelikli insan gücü için çekim merkezi programı”, “sağlıklı yaşam ve hareketlilik programı”, “yerelde kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi programı”, “rekabetçiliği ve sosyal uyumu geliştiren kentsel dönüşüm programı”, “kalkınma için uluslar arası işbirliği alt yapısının geliştirilmesi programı” ve “kayıt dışı ekonominin azaltılması programı” olduğunu bildirdi.
8 yeni program 380 eylem planından oluşuyor
Söz konusu 8 programın 380 adet eylemden oluştuğunu kaydeden Davutoğlu, “Daha önce açıkladıklarımızla bu, bin 350 eylem planını barındırıyor. Böylece bütün toplum katmanlarına yayılan kapsamlı bir dönüşümü gerçekleştirmeyi ümit ediyoruz” ifadesini kullandı.
Davutoğlu, “İş Gücü Piyasasının Etkinleştirilmesi Programının” hedef kitlesinin işsizler, iş gücü piyasası dışında kalan kadınlar, kayıt dışı çalışanlar ve işverenler olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dolayısıyla bu programla hedefimiz, işsizliğin azaltılması, kadınların iş gücü piyasası katılımının teşviki, kolaylaştırılması ve kadınların bu anlamda kariyerle aile arasında tercih yapmak zorunda kalmalarının önüne geçilmesi ki bununla ilgili başlı başına bir açıklamada bulunduk. İş gücü piyasasını daha etkin hale getirmeyi, nitelikli ve insana yaraşır istihdamı artırmayı, işsizliği azaltmayı ve iş gücü verimliliğini yükseltmeyi amaçlıyoruz. Program döneminin sonunda yani 2018 sonunda, kadınların iş gücüne katılımı ve istihdam oranlarını her yıl ortalama 1 puan artırmayı, esnek çalışma biçimlerini ki çocuk sahibi kadınlarımızın böyle kısmi zamanlı çalışmalarıyla ilgili daha önce açıklamalarda bulunduk, esnek çalışma biçimlerini yaygınlaştırmayı ve istihdam teşviklerinin etkinliğini artırmayı planlıyoruz.”
“Kadın erkek fırsat eşitliği bilincini artırmaya yönelik etkinlikler yapacağız”
“İş Gücü Piyasasının Etkinleştirilmesi Programının” 43 eylem planından oluştuğuna dikkati çeken Davutoğlu, şunları söyledi:
“Bunların arasında dikkat çekici olanlardan bazıları şunlar; kadın girişimciliği programını hazırlayarak, uygulamaya koyacağız. Girişimciliği, özellikle kadın girişimciliği teşvik etmek için. Çalışanların ve işverenlerin kadın erkek fırsat eşitliği bilincini artırmaya yönelik etkinlikler yapacağız. Nasıl anne ve baba, kız ve erkek çocukları arasında ayrım yapmaz, gerçek anne babaysa bu muhabbeti hepsine aynı ölçüde hisseder, devletin ve kamunun da kadınlar erkekler arasında ayrım olmaksızın bir eşitsizlik olmaması için fırsat eşitliği bilincini artıracak çalışmalar yapacağız. Aktif iş gücü programlarına ilişkin bir izleme ve değerlendirme sistemi kuracağız. Bu çok önemli. Programlarını takibini 81 il düzeyinde gerçekleştireceğiz. Yani nüfus dinamizmimiz, bizim her bölgede farklı, ya daha genç nüfusa sahip olan şehirlerden büyük şehirlere akım oluyor ya da orada o şehirde olmuyorsa bu akım o şehirde bir işsizler ordusu doğuruyor. Aktif iş gücü programlarına ilişkin bu anlamda hem izleme hem mümkün olduğu kadar yerinde istihdamı gerçekleştirmeye çalışacağız. Özel politika gerektiren gruplar için yeni program, proje ve uygulamalardan yararlanan kişi sayısını artıracağız. Uzaktan eğitim sistemini kuracak ve sisteme işlerlik kazandıracağız.”
Kıdem tazminatı sistemi
Kıdem tazminatı sisteminde yaşanan sorunların çözümü için ilgili sosyal taraflarla istişare içinde gerekli mevzuat düzenlemelerini yapacaklarını bildiren Davutoğlu, şunları kaydetti: 
“Bu da çok uzun süredir gündemimizde olan konu. Bununla ilgili etkin ve herkesle istişare içinde bir politika gerçekleştireceğiz. İşsizlik sigortasından yararlanma koşullarını esnetmek ve yararlanma sürelerini artırmak için mevzuat çalışmaları yapacağız. Mevcut esnek çalışma sistemlerini daha güvenceli hale getirecek yeni esnek çalışma sistemlerini içeren mevzuat çalışması yapacağız. Esnek çalışma, belli şartlarda işverenle işçinin buluşmasını temin eden ve bir anlamda iki tarafa da esneklik getirmek suretiyle verimliliği artıran bir alan ama bunun iyi düzenlemesi halinde istismarlara yol açabilecek alan. Dolayısıyla bunun mutlaka en iyi şekilde bir sistem içinde düzenlenmesine özen göstereceğiz.”
"Faiz oranlarının düşmesi zaten beklenen bir gelişmeydi"
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın dünkü açıklamaları ve faiz oranlarına ilişkin düşüncelerinin sorulması üzerine Davutoğlu, Merkez Bankası'nın kendi değerlendirmelerini yaparak, faiz oranları ve enflasyon konularında açıklamalarını yaptığını ifade etti.
Hükümet kurulduktan sonra, gerek Başçı ile yaptığı görüşmede gerekse de Merkez Bankası'nda aldığı brifingde kanaatlerini paylaştıklarını hatırlatan Davutoğlu, şunları kaydetti: 
"Dün de Sayın Başçı'nın söylediği gibi Merkez Bankası bağımsız olmak üzere, hükümete ve Başbakan'a bir danışmanlık verir. Ekonominin genel performansı itibarıyla böyle bir rolü de vardır. O yüzden Bakanlar Kurulunu yılda iki kez bilgilendirir. Bunu tamamen birbirinden kopuk mekanizmalar olarak görmek yanlış. Biz de her zaman kanaatlerimizi kendisiyle paylaştık. Davos'ta da yine bir görüşme yaptık. Düşüncelerini ve bu perspektifte yaklaşımını ortaya koydu, biz de kanaatlerimizi paylaştık. Önemli olan burada en doğru kararları, dünya ekonomisi ve Türkiye ekonomisinin gelişim seyrinde en doğru zamanda alabilmek." 
Bu bakımdan, enflasyondaki düşüş ve dünya ekonomisindeki genel trend göz önüne alındığında faiz oranlarında düşmenin, zaten beklenen bir gelişme olduğunu belirten Davutoğlu, siyasi istikrarın da faiz oranlarını etkilediğini söyledi. 
Başbakan Davutoğlu, siyasi istikrarsızlık olan ülkelerde faizlerde çok ciddi sıçramaların yaşandığına işaret ederek, şöyle devam etti: 
"Türkiye'de özellikle 2 seçim sonrasında 2014 yılında siyasi istikrarın, 62. Hükümetle birlikte bir anlamda görev değişiminden sonra çok güçlü bir şekilde devam etmesinin bizatihi kendisi bile faiz oranlarını etkileyen, istikrarı yansıtan bir husus. Dolayısıyla daha önceden de böyle bir faiz indirim beklentisi bizim açımızdan vardı ve bunlar, tamamen teknik düzeyde her zaman yaptığımız görüşmelerde ifade edilmiştir. Merkez Bankası'nın enflasyonu kontrol altında tutabilmek ve fiyat istikrarı konusundaki kaygıları da göz önünde bulundurarak takip ettiği bir politika vardır. Son faiz indirim kararı doğru bir karardır, Sayın Başçı'nın dün yaptığı açıklama doğru yönde atılan bir adımdır." 
"Doğru zamanda doğru kararı almak gerek"
Göstergelerin artık çok dinamik seyrettiğini belirten Davutoğlu, toplantı için 1 ay beklemek yerine gerektiğinde olağanüstü, öne alınmış toplantılarla piyasanın nabzını, ekonominin trendini doğru takip edip, doğru zamanda doğru kararı almak gerektiğini ifade etti. 
Bunun bir tabu olmadığını vurgulayan Davutoğlu, "Şu günde toplanacak, şu günde karar alınacak diye... Sayın Başçı'nın açıklamasıyla, 'toplantı daha erkene alınabilir' demesi ve 'bu konuda karar alınabilir' demesi doğru bir açıklamadır. Bu konulardaki beklentinin ne olması gerektiğini de biz kendileriyle de konuşuruz, ekonomik değerlendirmeler yaparız ama kamuoyunun özellikle ekonomik istikrar konusunda hiçbir tereddüdün olmaması önemli" diye konuştu. 
Türkiye'nin rasyonel bir ekonomik anlayış içinde atılması gereken adımları atma konusunda AK Parti döneminde bir tecrübe ve birikim kazandığını vurgulayan Davutoğlu, daha önceki istikrarsızlıkların hiçbir zaman kendi dönemlerinde görülmediğini bildirdi. Davutoğlu, "Bu çerçevede önümüzdeki günlerde, haftalarda yapılacak toplantılarla faiz oranlarının daha aşağı inme, daha aşağı bir trende doğru yönelmesi beklentisi hepimiz için söz konusudur. Bu yönde bir eğilim ve bu yönde bir karar alınacağı düşüncesindeyim ama Merkez Bankası kendi çalışma sistemini bu anlamda uygulayacak" ifadelerini kullandı. 
Gayrimenkul projeleri kira sertifikaları
Gayrimenkul sertifikası ve sukukla ilgili soruyu da yanıtlayan Davutoğlu, bunların menkul ve gayrimenkul değerler arasında çok sağlıklı bir ilişki kurmakla ilgili olduğunu ifade etti.
Davutoğlu, bu ilişkinin farklı araçlarla sağlanabildiğinin altını çizerek, bu konuda çalışmalarını yaygınlaştırarak, daha özgün, Türkiye'nin şartlarına uygun ve halkın daha fazla itibar edeceği her türlü finansal yöntemi kullanmaya kararlı olduklarını bildirdi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da bu konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, kira sertifikasının bir varlık üzerine kurulan bir enstrüman olduğuna dikkati çekti.
Gayrimenkul projeleri üzerine kurgulanmış kira sertifikalarının dünyada gittikçe yaygınlaştığını vurgulayan Babacan, Türkiye'de de inşaat sektöründe finansal amacıyla gayrimenkul projeleri üzerine üretilmiş kira sertifikalarının yaygınlaştırılmasını istediklerini belirtti. 
Babacan, bunun küçük küçük örneklerinin de başladığını ifade ederek, "Şu anda katılım bankaları üzerinden yürüyor. Ama bunun her zaman için inşaat şirketlerinin kendi üretecekleri kira sertifikaları ile yapmaları da ileride mümkün olabilecek" diye konuştu.
Sosyal yardım ile istihdam arasında irtibat kurulacak
Başbakan Davutoğlu, iş dünyasının temsilcileriyle yaptıkları görüşmelerde, artan sosyal yardımların istihdamı bazen olumsuz etkilediğinin ve çalışacak insan bulmakta zorluk çekildiğinin kendilerine aktarıldığını belirterek, "Bu anlamda sosyal yardım ve istihdam arasında irtibat kurup, sosyal yardımların istihdamı teşvik edici şekilde kullanılması, yoksa 'nasıl olsa ben şu kadar sosyal yardım alıyorum, çalışsam bunu alamayacağım, çalışmaktansa sosyal yardım alan kesim içinde bulunayım' şeklindeki bir kanaat, çok dinamik bir insan gücünü, iş gücü piyasasının dışında tutuyor" diye konuştu. 
İşkur'a kayıt edilen sosyal yardım yararlanıcılarına bilgilendirme ve danışmanlık hizmeti sunacaklarını bildiren Davutoğlu, şöyle devam devam etti:
"Çalışabilir durumdaki sosyal yardım alanlar için istihdama kazandırıcı faaliyetlere katılmaları şartıyla, işsizlik yardımı ve benzeri özendirici yardım programları geliştireceğiz. Sosyal yardım alanların özel sektörde istihdamı halinde, sosyal güvenlik primi işveren payında teşvik getireceğiz. Mevcut istihdam teşviklerinin yetki analizi çalışmalarını yapacağız. İstihdamla ilgili bütün bu sektörel dönüşüm programlarından bağımsız olarak istihdamla ilgili, işsizlikle mücadeleyle ilgili ayrı bir çalışma ekibi kurma talimatı vermiştim. Bu çerçevede yapılan çalışmayı aynen aile ve nüfus dinamizmini koruma sunumu gibi kamuoyumuza önümüzdeki bir veya iki hafta içinde paylaşacağız. İstihdam bizim için hayati konudur."
İkinci programın "Temel ve Mesleki Becerileri Geliştirme Programı" olduğunu belirten Davutoğlu, burada da çalışma hayatı, yabancı dil, finansal okur yazarlık, problem çözme, iletişim, liderlik, kariyer planlama gibi temel becerileri geliştirmenin yer aldığını anlattı. 
Davutoğlu, Türkiye'de meslek sahibi olmanın belli bir ihtisas alanında diploma sahibi olmak şeklinde algılandığına dikkati çekerek, "Halbuki o diploma, iş becerisini teminat altına alan bir belge değil. O diploma belli bir eğitimin tamamlandığı anlamına gelen belgedir. Burada yapmamız gereken o diplomayı çalışma hayatında pratik uygulamada, daha etkin daha anlamlı bir yere nasıl oturtacağız? Onun için de ek bazı çalışmalar yapmak gerektiği kanaatindeyiz" dedi. 
İnsanın iş hayatı dışındaki sağlığı, tatmini ve mutluluğu açısından sanatsal ve sportif becerilere sahip olmasının da önemli olduğunu değerlendiren Davutoğlu, bu programla eğitimin tüm kademelerinde temel becerilerin ağırlığını artırmayı planladıklarını dile getirdi. 
"Meslek liselerini, iş dünyasıyla buluşturacağız"
İş gücü piyasası ile eğitim sistemi arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayacaklarını açıklayan Davutoğlu, bunların birbirlerine hiç değmeyen iki ayrı alan gibi göründüğünü söyledi. 
Başbakan Davutoğlu, uygulamalı eğitimi yaygınlaştırarak, okul ve iş dünyası arasındaki işbirliğini güçlendireceklerini vurgularken, Konya'da Ayakkabıcılar Sitesi'ninin Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde açtığı meslek lisesini örnek verdi. 
Sitenin ayakkabı endüstrisi neyi gerektiriyorsa ona göre tanzim edildiğini ve buradan mezun olanların da hemen iş bulabildiklerini anlatan Davutoğlu, meslek liselerini iş dünyası ile yeni bir reformla, uygulamalı ve iş dünyasının da fiilen ve maddi olarak katkıda bulunduğu bir alan haline dönüştürmenin şart olduğunu kaydetti. 
Ahmet Davutoğlu, "Özellikle mesleki eğitimde özel sektörün rolünü güçlendirecek, odalar ve borsalara çok daha fazla sorumluluk vereceğiz. İş dünyası da bunu benimsiyor. Onlar için de ara eleman bulma konusunda en kolay yöntem" değerlendirmesinde bulundu. 
Three master yaygınlaşacak
İş gücü piyasası ihtiyaç analizlerini etkinleştirerek, mesleki eğitimleri iş gücü piyasasının taleplerine göre planlayacaklarını ifade eden Davutoğlu, "Üniversitelerde, bir dönem uygulamalı iki dönem akademik eğitim içeren  'three master', yani iki sömestr yerine üç sömestr uygulamalarını yaygınlaştıracağız" şeklinde konuştu. 
Başbakan Davutoğlu, tatili ortadan kaldırmayı düşünmediklerini, tatil içinde de bir anlamda sosyal uyum olarak değerlendirilebilecek bir düzenleme planladıklarını dile getirdi. 
Fabrikaların sektörlerine göre özel mesleki veya teknik eğitim okulları açabilmeleri için de düzenleme yapacaklarını bildiren Davutoğlu, mesleki okulların atölye ortamlarını da sektörel bazlı iyileştireceklerini ifade etti. 
Mesleki ve teknik eğitim okul yönetim modelini geliştireceklerinin, yerel yönetim ve sektör temsilcilerinin katılımlarını da sağlayacaklarının altını çizen Davutoğlu, bunun hayati önemde olduğunu söyledi. 
Başbakan Davutoğlu, eğitimin tüm kademelerindeki müfredatı, temel becerileri içerecek şekilde güncelleyeceklerini de açıklayarak, "Ortaokul ve liselerde bireysel yeteneklere göre öğrencileri yönlendirebilecek bir rehberlik sistemi oluşturacağız. Şu anda da var. Fakat bireysel yeteneklere göre ayarlanmış değil" diye konuştu. 
Hayat boyu öğrenme merkezleri olacak
Yetişkin nüfusun temel beceriler kazanmasına yönelik programları yaygınlaştıracaklarını belirten Davutoğlu, halk eğitim merkezlerini, hayat boyu öğrenme merkezlerine dönüştüreceklerini bildirdi. 
Genç iş gücünün İşkur faaliyetlerine erişimini arttıracaklarını vurgulayan Davutoğlu, üniversitelerde İşkur noktalarının yaygınlaştırılacağını kaydetti. 
Davutoğlu, "Eğitim müfredatını her gence en az bir sanat veya spor dalında performans becerisi kazandıracak şekilde güncelleyeceğiz. Sanat ve spor genelde eğitimin bir parçası gibi görünmüyor" açıklamasında bulundu.
Başbakan Davutoğlu, eğitim dışındaki bu alanların da insanı en az eğitim kadar geliştireceğine dikkati çekerek, mesleki eğitim alanında AB ile tam uyumu öngören yeterlilikler çerçevesini oluşturacaklarını ve uygulanması noktasında gerekli mevzuat değişikliklerini yapacaklarını da belirtti.
Tersine beyin göçü...
Üçüncü programı, "Nitelikli İnsan Gücü için Çekim Merkezi Programı" olarak açıklayan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Bu, beyin göçü de diyebileceğimiz bir alan. Yükselen bütün ülkelerde tarih boyunca ya da medeniyetlerde mutlaka gözlenen bir husus. Yükselen medeniyet merkezlerine doğru nitelikli insan gücü artar, düşen yerlerden de artar. İstanbul'un fethinden sonra, Fatih Külliyesi'ne baktığınızda bütün Semerkand'dan Ali Kuşçu'nun gelişi, Kahire'den, Bağdat'tan insanların ilim için veya saygı görmek için İstanbul'a akışları bir örnektir. Aynı şekilde, 2. Dünya Savaşı'nda, hatta 19. yüzyılın sonlarında ABD'ye dönük olarak, Avrupa'dan önemli akademisyenlerin, önemli ailelerin göç edişi. Amerikan kültürünün 19. yüzyıldaki oluşumunun arkasında bu göç hareketi vardır. Hatta 2. Dünya Savaşı'nda Almanya'yı bombalayan Amerikan uçaklarının Nazi'lere karşı Heidelberg'e dokunmaması ve oraya özellikle saygı göstermelerinin sebeplerinden biri Heidelberg Üniversitesi'nden gelenlerin Amerikan üniversitelerine yaptığı katkıdır. Özellikle son dönemde gördüğümüz eğilim, Türkiye'den 28 Şubat şartlarında kaçan akademisyen ve nitelikli insan gücü, darbe dönemlerinde, 12 Eylül'de de olmuştur üniversiteden atılan öğretim görevlileri çoğu yurt dışında iş bulmak için çaba sarf etmiştir. 28 Şubat'ta da olmuştur."
"Şimdi tersine yurt dışında iyi eğitim görmüş insan unsurumuz Türkiye'ye dönmeye çalışıyor" diyenBaşbakan Ahmet Davutoğlu, "Ortadoğu ülkelerindeki, Ukrayna'daki istikrarsızlık da yine Türkiye'ye dönük kaliteli insan unsurunun, sadece mülteciler şeklinde değil, kaliteli insan unsuru 'daha iyi şartlarda bilim hayatını nasıl varlığımı sürdürebilirim' kaygısını taşıyor. Burada bizim çekim merkezi oluşturmamız, en kaliteli insan unsurunu, Türkiye'nin üniversitelerinde bulundurması önem taşıyor" görüşünü paylaştı. AA

Afrika'ya Ebola için ilaç ve tıbbi malzeme desteği


Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Ebola ile mücadele kapsamında Gine, Liberya ve Sierra Leone'ye 150 tonluk ilaç ve tıbbi malzeme yardımında bulunulacağını bildirdi.
ANKARA
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığınca (AFAD)Ebola salgınıyla mücadele kapsamında Gine, Liberya ve Sierra Leone'ye ilaç ve tıbbi malzeme yardımı gönderilmesi dolayısıyla Esenboğa Havalimanı kargo bölümünde düzenlenen törene katıldı.
Konuşmasına "Özellikle Batı Afrika'da geçen yıl başlayan, Sierra Leone, Liberya ve Gine'de bugün itibarıyla yaklaşık 22 bin insanın etkilendiği ve 8 bin ölüm vakasının gerçekleştiği, yeni bir mikrobun oluşturduğu salgınla yani Ebola kriziyle karşı karşıyayız" sözleriyle başlayan Kurtulmuş, hastalığın özellikle başlangıcında çok hızlı yayıldığına işaret etti.
Hastalığın ölümcül olduğunu dile getiren Kurtulmuş, önce kırsal bölgelerde başladığını ardından da yayılma trendi içine girdiğini anlattı.
Kurtulmuş, "Şu sıralarda yayılma hızının azaldığını sevinerek öğrenmiş durumdayız ama sonuç itibarıyla özellikle Afrika kıtasını çok ciddi şekilde etkileyen, Orta ve Batı Afrika'yı etkileyen önemli bir krizle karşı karşıyayız" diye konuştu. 
Ebola virüsünün ortaya çıkmasının ardından dünyada bu konuda bir hassasiyet oluştuğunu bildiren Kurtulmuş, yoksullukla iç savaşlarla terörle mücadele etmekte zorlanan Afrika kıtasının mazlum halklarına yardım edebilmek için BM nezdinde de bazı girişimlerde bulunulduğunu kaydetti.
-"Afrika'nın diğer sorunlarıyla mücadeleye dönüşür"-
Türkiye'nin de Ebola krizine karşı mücadele eden, bu mücadelede önde bulunan ülkelerden biri olarak yerini aldığını aktaran Kurtulmuş, "Türkiye'nin şu ana kadar yapmış olduğu yaklaşık 1, 5 milyon dolarlık bir yardım. 19 Ocak'ta Dışişleri Bakanlığının Birleşmiş Milletler Emanet Fonu ile yaptığı anlaşma çerçevesinde bu yardımın gerçekleştirilmesi süreci başladı" dedi.
Türkiye'nin gelecek dönemde daha fazla da katkı verebileceğini ifade eden Kurtulmuş, "Ümit ediyoruz ki sorun en kısa zamanda çözülür ve bu artık küresel ilgiyi oluşturmuş olan Ebola ile mücadele, başka şekilde Afrika'nın diğer sorunlarıyla mücadeleye dönüşür" değerlendirmesinde bulundu.
Bugün yapılan faaliyetin Türkiye'nin genel ilgisinin dışında olduğunu dile getiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bu da yaklaşık 150 ton tıbbi malzeme ve ilaç yardımı taahhüdüdür. AFAD üzerinden gerçekleştirdiğimiz bir yardım sürecidir. Bugün 150 tonun yaklaşık 54 tonunu göndereceğiz. Uçak gece 01.30 sularında havalanmış olacak ve bu yardımlar öncelikli olarak Gine'ye götürülecek. Arkasından 29 Ocak'ta nasip olursa ikinci uçağımız havalanacak ve kalan 100 ton civarındaki yardımı öncelikle Sierra Leone'ye, arkasından da Liberya'ya aynı seferde bırakmış olacak. Toplamda yapacağımız bu 150 tonluk yardımın karşılığı 4 milyon lira civarındadır. Afrika'ya bu yardımları yapmaya devam edeceğiz."
Afrika halklarının savaşlarla kıtlıklarla yokluklarla mücadele ettiğini vurgulayan Kurtulmuş, sadece Ebolakrizi dolayısıyla değil her vesileyle Afrika'nın mazlum halkının yanında olduklarını ortaya koymaya gayret ettiklerini söyledi.
Bunun vicdani, insani ve İslami sorumlulukları olduğunu ifade eden Kurtulmuş, Afrika'nın bu acil sorunuyla ilgili mücadelenin içinde bulunmaktan memnuniyet duyduklarını, ellerinden gelen yardımı yapmaya devam edeceklerini belirtti.
-"Bu yoksulluk yetmiyormuş gibi iç savaşlarla mücadele ediyorlar"-
Afrika'nın genel durumuna da değinen Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Afrika maalesef hiç kendi başına bırakılmadı. Afrika her zaman önce köleleştirmenin, arkasından yer altı, yer üstü kaynaklarının talan edilmesinin, arkasından bütün Afrika'nın özgürlüklerinin elinden alınmasının yaşandığı, maalesef kara talihli bir kıta oldu. Bütün güzelliklerine, insanlarının bütün güçlülüğüne rağmen Afrika hep işgale uğradı, hep sömürüldü, yağmalandı, insanlar açlıkla kıtlıkla katliamlarla, işgallerle, sömürülerle karşı karşıya bırakıldı."
Afrika'daki katliamlara işaret eden Kurtulmuş, kıtanın tarihi boyunca, özellikle son 100 yılda ciddi işgallerin, iç savaşların, yoklukların içinde kaldığını vurguladı.
Kurtulmuş, iki gün önce Somali'de bulunduklarını anımsatarak, sözlerine şöyle devam etti:
"Somali'de, Cibuti'de gördüklerimiz gerçekten insanların yüreklerini dağlıyor. İnsanlar bir taraftan açlıkla mücadele ediyorlar. Ev dememiz bile mümkün olmayan tenekelerden veya kağıt parçalarından, birtakım naylonlardan oluşturdukları barakalarda yaşıyorlar. Bizim kuş yemi olarak kullandığımız malzemeleri, en basit yiyecek türlerini sabah akşam yemeklerinde yiyerek, sabah çorbasını, akşam pilavını yaparak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Bu zengin kıtanın insanlarına bu yoksulluk yetmiyormuş gibi iç savaşlarla mücadele ediyorlar. Bu yetmiyormuş gibi şimdi bir de neokolonyalizmin yeni bir aracı olarak terör ortaya çıkıyor. Zavallı Somali halkı bu yoksulluk ve çaresizlikle bir taraftan mücadele ediyor, diğer taraftan da yiyecek ekmeği olmayan bu insanların elinde son model otomatik silahlarla faaliyette bulunan terör örgütleri bu insanların arasında boy gösteriyor."
Afrika'nın hem insani hem siyasi trajediyi yaşadığını hem de baskıların, işgallerin yaşandığı bir bölge olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, bütün insanlığın da bu gelişmelere eli kolu bağlı şekilde baktığını belirtti.
-"Hakkaniyete dayalı yeni bir dünyanın oluşturulması için"-
"Bugün Batı dünyasındaki, gelişmiş ülkelerdeki kaynaklar, gelişmiş ülkelerin, hatta dünyanın sahip olduğu imkanlar adil bir şekilde, hakkaniyetli bir şekilde dağıtılmış olsaydı bugün Afrika'da açlıktan, kıtlıktan hatta bu hastalık salgınlarından bahsetmek mümkün olmayacaktı" ifadesini kullanan Kurtulmuş, hastalığın yayılmasında kıtlığın ve yokluğun da etkili olduğunu anlattı.
Afrika'nın artık kendi ayakları üzerine bırakılmasını dileyen Kurtulmuş, Afrika'nın sömürülerin, işgallerin, neokolonyalizmin yeni yöntemlerinin uygulandığı bir bölge olmaktan kurtarılmasını istedi.
"Ümit ediyorum ki bugün karşılaştığımız insani süreç, yani Ebola krizine karşı verdiğimiz mücadele aynı zamanda sadece hastalıkla mücadelenin değil Afrika'nın kara talihinin değiştirilmesi için de bir mücadelenin başlangıcı olsun" diyen Kurtulmuş, Afrika'nın yer altı ve yer üstü kaynaklarının postmodern zamanlarda da sömürülmemesini temenni etti.
Kurtulmuş, "Afrika halkıyla kol kola verdiğimiz mücadele hem yeni bir Afrika'nın oluşması için başlatılan bir mücadeledir hem adalete hakkaniyete dayalı yeni bir dünyanın oluşturulması için verilen bir mücadelenin bir parçasıdır" görüşünü bildirdi. AA

26 Ocak 2015 Pazartesi

Devrimin 4. yılında hapiste "Mübarek" kalmadı

Mısır'da 25 Ocak devriminin 4. yıl dönümünden bir gün sonra, devrik lider Hüsnü Mübarek'in oğulları Alaa ve Cemal'in de tahliyesiyle hapishanede Mübarek ailesinden kimse kalmadı.
KAHİRE
Birçok Arap ülkesinde yaşanan ve Mısır'ın da etkilendiği halk devrimlerinin ardından, "yolsuzluk ve göstericileri öldürmek" gibi çeşitli suçlamalarla yargılanan Mübarek ve ailesi, özellikle Temmuz 2013'teki darbenin ardından üst üste verilen "beraat, zaman aşımı ve yargılanamama" gibi kararlarla tek tek serbest bırakıldı.
Kahire Ceza Mahkemesi, 29 Kasım 2014'te Mübarek hakkında, "haksız kazanç sağlama ile rüşvet" suçlarının yöneltildiği davanın zaman aşımına uğradığına, "İsrail'e doğalgaz ihracatı"na ilişkin davada beraatine ve "25 Ocak 2011 Devrimi sırasında göstericileri öldürmek" iddiasıyla ise "hakkında dava açılamayacağına" karar verdi.
Aynı mahkeme 13 Ocak'ta Mübarek'in "Başkanlık Sarayı" olarak bilinen, "yolsuzluk davasında", verilen 3 yıl ağırlaştırılmış hapis cezasına yaptığı itirazı kabul ederek, Mübarek'in yeniden yargılanmasına hükmetti.
Böylelikle Nisan 2011'den beri içeride bulunan ve bu sürenin çoğunu hastanede geçiren Mübarek, fiilen serbest kalmış oldu. Mahkemenin, "toplumda infial oluşturmaması için bu durumu resmi olarak açıklamadığı" savunuluyor. Mübarek'in yeniden yargılanacağı tarih ve mahkemeye ilişkin henüz açıklama yapılmadı. 
Mübarek'in avukatı Ferid ed-Dib de şu anda "müvekkilinin bir mahkum veya tutuklu olarak değil, kendi arzusu doğrultusunda" hastanede kaldığını, başka herhangi bir davadan ötürü mahkumiyeti bulunmadığını ifade etti. Dib, müvekkilinin zaten Temyiz Mahkemesinin kararından bir hafta önce 3 yıllık hapis süresini tamamladığını, böylelikle "Başkanlık Sarayı" davasında verilen cezanın dolmuş olduğunu söyledi.
Suzan Mübarek
Mübarek'in eşi Suzan Mübarek ise 13 Mayıs 2011'de "mali yolsuzluk"tan tutuklandıktan kısa bir süre sonra serbest kaldı.
Adalet Bakanlığı'na bağlı "Haksız Kazanç Birimi", 16 Mayıs 2011'de yayımladığı yazılı açıklamada, Suzan Mübarek'in Mısır'daki mal varlıklarından vazgeçmesiyle yurt içi ve yurt dışındaki banka hesaplarının açıklanmasını kabul etmesi nedeniyle serbest bırakıldığını bildirmişti.
Açıklamada, Suzan Mübarek'in, Mısır'daki 2 banka hesabında bulunan 24 milyon cuneyh (Yaklaşık 3,3 milyon dolar) ve ülke içindeki mal varlığını hazineye devretmeyi vaat ettiği kaydedilmişti.
Alaa ve Cemal Mübarek
Kahire Ceza Mahkemesi, 29 Kasım 2014'te Mübarek'in oğulları Alaa ve Cemal'in yargılandığı "haksız kazanç sağlama ve rüşvet" davasının zaman aşımına uğradığına hükmetti, 22 Ocak'ta ise "denetimli serbestlik" tedbiri uygulayarak tahliye kararı aldı.
Alaa ve Cemal'in bugün serbest bırakılmasıyla Mısır'daki 25 Ocak halk devriminin dördüncü yıl dönümünden bir gün sonra Mübarek ailesinden hapiste kimse kalmadı.
Eski rejimin önemli isimlerinden hapishanede kalan tek isim ise Mübarek döneminin son İçişleri Bakanı Habib el-Adli oldu. "Göstericileri öldürülmesi" davasında beraat kararı verilen Adli'nin, hakkındaki 2 dava devam ediyor.AA

25 Ocak 2015 Pazar

Hiçbir ihanet şebekesine prim vermeyiz


Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "İster derin devlet yapılanması, ister paralel devlet yapılanması, ister KCK'sı, ister Ergenekon'u olsun hiçbir ihanet şebekesine prim vermeyiz" dedi.
KAYSERİ
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kadir Has Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen AK Parti Kayseri5. Olağan İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Kayseri'nin damadı olduğunu ve zaman zaman Kayseri'ye geldiğini söyledi.
Kongre heyecanını, coşkusunu salona yansıtanlara AK gençliğe çok teşekkür ettiğini belirten Akdoğan, "Sizin coşkunuz bizim coşkumuzu, heyecanımızı artırıyor. Sayın Başbakanımız Diyarbakır ve Batman'da. Normalde benim de gitmem gerekiyordu ama Kayseri'nin davetini geri çeviremedim. Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun selamını size iletiyorum" şeklinde konuştu.
Kayseri'nin her zaman güven ve istikrardan, huzurdan, emniyetten, aklıselimden, sağduyudan, adaletten, kalkınmadan yana olduğunu ifade eden Akdoğan, "Sizler bu hareketi omuzladınız, sahip çıktınız. Sizler bu hareketi yüksek yerlere taşıdınız, rekorlara imza attınız. 2002'de yüzde 54'le, 2004'de yüzde 70'in üzerinde, 2007'de yine yüzde 65'le, 2009'da yüzde 60'la, 2011'de yüzde 65'le AK Parti'ye sahip çıktığınız için her bir kardeşime çok teşekkür ediyorum. Sizler 27 Nisan bildirisinden sonra 22 Temmuz seçimlerinde Abdullah Gül'e, 10 Ağustos'ta Recep Tayyip Erdoğan'a sahip çıktınız. Bundan dolayı her birinize gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Onlar milletin adamları, bu siyasi hareketin kutup yıldızları. Her zaman onların yolunda emin adımlarla yürümekte kararlıyız ve bu yoldan asla dönmeyiz" diye konuştu.
Kayseri'nin bütün bu başarılara imza atarken, yerelden de bir büyüme geldiğine dikkati çeken Akdoğan, bu başarıların aslında zeminini belediyedeki başarıların oluşturduğunu söyledi.
Kayseri'nin marka şehir olmasında Belediye Başkanı Mehmet  Özhaseki'nin büyük rolü olduğunu belirten Akdoğan, yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Kayseri'nin büyüyen Türkiye'nin öncü şehri olduğunu vurguladı.
"Kayseri bizim gözbebeğimiz"
Bir yerde uyum, huzur varsa orada başarı olduğunu vurgulayan Akdoğan, Kayseri'nin hep uyumlu ve huzurlu olduğunu, huzur olduğu için de başarının beraberinde geldiğini ifade etti. 
Kayseri'nin gurur kaynağı olduğunu vurgulayan Akdoğan, "En beğenilen büyükşehir belediye başkanları araştırması oldu. İlk 8'de AK Partili belediyeler var, birinci olan da Kayseri Büyükşehir Belediyesi. Kayseribizim gerçekten gözbebeğimiz. Siz bize 'durmak yok, yola devam' dediğiniz sürece biz de asla durmayacağız. Başkaları duran adam olur, biz durdurulamayan adamlar oluruz. Bizde bıkkınlık, yorgunluk olmaz. Üstat Sezai Karakoç diyor ya, 'Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız.' Sadece seçim süreçlerinde koşmuyor, seçim bittiğinde koşmaya, hizmet etmeye, didinmeye devam ediyoruz" diye konuştu.
3 Kasım 2002'nin milletin siyasete ve yönetime el koyduğu tarih olduğuna dikkati çeken Akdoğan, Türkiye'de 1993 ve 2003 döneminin fetret dönemi, karanlık dönem, kayıp yıllar olduğunu belirtti.
AK Parti'nin neyi temsil ettiğinin, ne anlama geldiğinin çok iyi anlaşılması gerektiğini dile getiren Akdoğan, şunları kaydetti:
"Bizler yeni Türkiye'yi inşa ederken birileri de bizi eski Türkiye'ye çevirmeye çalışıyor. Geri döndürmeye çalışıyorlar. Gezi olayları böyle bir provokasyondu. Arkasından 17-25 Aralık yolsuzluk kılıfı altında, daha sonra din maskesi altında hain örgütleriyle ihanet şebekeleriyle üzerimize geldiler. Pembe dizilerde Hollywood  dizilerinde bile görülmeyen karanlık senaryolarla üzerimize geldiler. Adeta bir yalan üretim merkezi. Geçmişte de çarpıtma olurdu. Bir bilgi kırıntısı üzerine bir hikaye uydurur gerçeği çarpıtırlardı. Ama bunlar o kadar yalancı ki hiçbir gerçeklik yok, bilgi kırıntısı yok. Tamamen yüzde yüz yalan uyduruyorlar. Bu kadar habis bir yapıyla karşı karşıyayız. Bunların uzantısı olan, habercilikle yalancılığı birbirine karıştıran bir anlayışla karşı karşıyayız."
Yalanda, hukuksuzlukta, merhametsizlikte, zulümde sınır tanımayan bir anlayışla karşı karşıya olduklarına dikkati çeken Akdoğan, şöyle devam etti:
"Bunların hepsi ittifak etti. Ayrı ayrı üzerimize geldiler olmadı. Güçlerini birleştirdiler topyekün üzerimize geldiler, CHP'lisi, MHP'lisi, HDP'lisi, Ergenekoncusu, tuzluk vekilleri AK Parti'yi devirmek için bir araya geldiler. Yine olmadı. 30 Mart'ta olmadı, 10 Ağustos'ta olmadı, şimdi 7 Haziran'a gözünü diktiler. Bunlar kaybet kaybet koalisyonudur. Bunlar kaybetmeye mahkumdur arkadaşlar. İnşallah önümüzdeki seçimde kaybetmeleri bir devrin kapanması, yeni bir devrin başlaması anlamına gelecektir. Yeni Türkiye'nin ayakları üzerinde doğrulması, büyük Türkiye'yi yeniden inşa etmemiz anlamına gelecektir. Aktörler, figüranlar değişiyor ama oynadıkları oyunlar değişmiyor"
"Milletin iradesine uzanan her eli kırmasını biliriz"
Kurulan tuzakların, kumpasların kirli tezgahların işe yaramadığını, ifade eden Akdoğan, şöyle devam etti:
"Oyunların üzerinde bir oyun, kaderin üzerinde bir kader var. Ne yaparsa yapsınlar millet bizim yanımızda olduktan sonra Cenab-ı Hakkın rızası, hoşnutluğu bizimle birlikte olduktan sonra topu bir araya gelse inşallah en ufak bir zarar veremezler, bizi yolumuzdan döndüremezler, döndüremeyecekler. Biz bu ülkeyi ne paralelcilere yediririz, ne vesayetçilere yediririz ne de terörden, şiddetten kandan beslenenlere yediririz. Karşımızda kim olursa olsun milletin iradesine uzanan her eli kırmasını biliriz Allah'ın izniyle. İster derin devlet yapılanması, ister paralel devlet yapılanması, ister KCK'sı, ister Ergenekon'u olsun hiçbir ihanet şebekesine hain örgüte prim vermeyiz. Biz derin devletin, alternatif devletin, paralel devletlerin değil yalnızca Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarını savunuruz. Milletin iradesine sahip çıkarız. Biz bu devleti sokakta bulmadık. Milleti de kurda kuşa yem etmeyiz. Bu devlet karanlık odalarda kurulmadı ki karanlık odalarda yapılan planlarla yıkılsın. Milletin iradesinden başka bir irade bu devlete de bu iktidara da AK Partiye de istikamet, rota çizemez bundan emin olun."AA

Mısır'da Temyiz Mahkemesi idam ve müebbet kararlarını bozdu

Mısır'da Temyiz Mahkemesi, darbe karşıtları hakkında verilen 37 idam ve 491 müebbet hapis kararlarını bozarak, davanın yeniden görülmesine hükmetti.
KAHİRE 
Mısır'da Temyiz Mahkemesi, darbe karşıtları hakkında daha önce verilen 37 idam ve 491 müebbet hapis kararlarını bozarak, davanın yeniden görülmesine hükmetti. 
Yargı kaynaklarından alınan bilgiye göre Mahkeme, daha önce 545 sanığın "şiddete teşvik suçlamasıyla" yargılandığı davada, 37 kişiyi idam, 491 kişiyi de müebbet hapse (25 yıl) çarptıran Minya Ceza Mahkemesinin kararlarını iptal ederek, davanın yeniden görülmesine hükmetti.
Mahkeme ayrıca Başsavcılığın, aynı davada 17 kişi hakkında verilen beraat kararına yaptığı itirazı da reddetti. 
Minya Ceza Mahkemesi, 28 Nisan 2014’te, 545 kişi hakkındaki dosyayı karara bağlamış, 37 kişiyi idam, 491 kişiyi de müebbet hapse mahkum etmişti, 17 kişinin ise beraatine karar vermişti. AA

24 Ocak 2015 Cumartesi

Hiçbir din sivillerin katledilmesini meşrulaştıramaz

DAVOS
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, "Müslümanları işlemediği suçlar yüzünden suçlamak en büyük hata olurdu" dedi. 
Kerry, İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısının üçüncü gününde konuştu.
Kerry, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz'in ölümünden büyük üzüntü duyduğunu dile getirerek, Kral Abdullah'ın uzun yıllar terörle mücadelede ABD'nin  cesur bir ortağı olduğunu söyledi. 
  IŞİD ile mücadelede de koalisyonun oluşturulmasında Kral Abdullah'ın güçlü desteğini aldıklarını ifade eden Kerry, Kral Abdullah'ın cesur ve bütün krizlerin ortasında bile müthiş bir mizah anlayışı olduğunu, onun bilgeliğini, ortaklığını ve arkadaşlığını özleyeceklerini söyledi. 
Nijerya'da, Bağdat'da intihar saldırısı yapmaktan son anda vazgeçen kişilerin örneklerini veren Kerry, bu örneklerin yaşam ile ölüm, yıkmak ya da yapmak gibi en temel seçimleri temsil ettiğini söyledi. 
 IŞİD'in Suriye ve Irak'ta küçük kızları köle olarak sattığını ifade eden Kerry, "İnsanı bunu yapmaya iten nedir, neden insan DAEŞ gibi bir gruba katılmaya karar verir, neden insan evini ve sevdiklerini bırakıp böyle canavarlar için savaşır" dedi. 
Kerry aşırıcılığa neden olan sebeplerin anlaşılmaması halinde aşırıcılığın durdurulmasının mümkün olmadığını aktararak, “Eğer o zihinlerinin içerisinde ne olduğunu anlayamazsak onları değiştiremeyiz” dedi.
Aşırıcı grupların durdurulabilmesi için kapsamlı ve uzun vadeli bir yaklaşımın gerektiğini vurgulayan Kerry, askeri gücün, sorunun çözümünün sadece bir parçası olduğunu belirtti.
Aşırıcılıkla ve terörle olan mücadelenin devam ettirileceğinin altını çizen Kerry, "Bu savaş meydanlarında değil, dünyadaki sınıflarda, iş yerlerinde, ibadethanelerde kazanılacak" dedi.
Kerry,"Hiçbir din, ideoloji, siyaset, masum çocukların ölümünü, esir almayı, genç kızların tecavüze uğramasını, sivillerin katledilmesini meşrulaştıramaz. Müslümanları işlemediği suçlar yüzünden suçlamak en büyük hata olurdu" diye konuştu.
Irak'ı acımasız işgalcilerden kurtarmanın çok önemli bir adım olduğuna dikkati çeken Kerry, IŞİD'e karşı 2 bin hava saldırısı gerçekleştirildiğini hatırlattı. 
DAVOS
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, "Müslümanları işlemediği suçlar yüzünden suçlamak en büyük hata olurdu" dedi. 
Kerry, İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısının üçüncü gününde konuştu.
Kerry, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz'in ölümünden büyük üzüntü duyduğunu dile getirerek, Kral Abdullah'ın uzun yıllar terörle mücadelede ABD'nin  cesur bir ortağı olduğunu söyledi. 
  IŞİD ile mücadelede de koalisyonun oluşturulmasında Kral Abdullah'ın güçlü desteğini aldıklarını ifade eden Kerry, Kral Abdullah'ın cesur ve bütün krizlerin ortasında bile müthiş bir mizah anlayışı olduğunu, onun bilgeliğini, ortaklığını ve arkadaşlığını özleyeceklerini söyledi. 
Nijerya'da, Bağdat'da intihar saldırısı yapmaktan son anda vazgeçen kişilerin örneklerini veren Kerry, bu örneklerin yaşam ile ölüm, yıkmak ya da yapmak gibi en temel seçimleri temsil ettiğini söyledi. 
 IŞİD'in Suriye ve Irak'ta küçük kızları köle olarak sattığını ifade eden Kerry, "İnsanı bunu yapmaya iten nedir, neden insan DAEŞ gibi bir gruba katılmaya karar verir, neden insan evini ve sevdiklerini bırakıp böyle canavarlar için savaşır" dedi. 
Kerry aşırıcılığa neden olan sebeplerin anlaşılmaması halinde aşırıcılığın durdurulmasının mümkün olmadığını aktararak, “Eğer o zihinlerinin içerisinde ne olduğunu anlayamazsak onları değiştiremeyiz” dedi.
Aşırıcı grupların durdurulabilmesi için kapsamlı ve uzun vadeli bir yaklaşımın gerektiğini vurgulayan Kerry, askeri gücün, sorunun çözümünün sadece bir parçası olduğunu belirtti.
Aşırıcılıkla ve terörle olan mücadelenin devam ettirileceğinin altını çizen Kerry, "Bu savaş meydanlarında değil, dünyadaki sınıflarda, iş yerlerinde, ibadethanelerde kazanılacak" dedi.
Kerry,"Hiçbir din, ideoloji, siyaset, masum çocukların ölümünü, esir almayı, genç kızların tecavüze uğramasını, sivillerin katledilmesini meşrulaştıramaz. Müslümanları işlemediği suçlar yüzünden suçlamak en büyük hata olurdu" diye konuştu.
Irak'ı acımasız işgalcilerden kurtarmanın çok önemli bir adım olduğuna dikkati çeken Kerry, IŞİD'e karşı 2 bin hava saldırısı gerçekleştirildiğini hatırlattı. AA

22 Ocak 2015 Perşembe

Mübarek'in oğulları serbest

Mısır'da "Başkanlık sarayları" davasında yargılanan, devrik lider Hüsnü Mübarek'in oğulları Alaa ve Cemal Mübarek'in serbest bırakıldığı bildirildi.
KAHİRE
Mısır'da "Başkanlık sarayları" davasında yargılanan, devrik lider Hüsnü Mübarek'in oğulları Alaa ve Cemal Mübarek'in serbest bırakıldığı bildirildi.
Yargı kaynaklarından alınan bilgiye göre, Kahire Ceza Mahkemesi, "cumhurbaşkanlığı sarayı için ayrılan 18 milyon dolarlık ödeneği zimmete geçirme" suçlamasıyla yargılanan, devrik lider Mübarek'in iki oğlu Cemal ve Alaa'yı denetimli serbestlik tedbiri uygulayarak tahliye etme kararı aldı.
Kaynaklar bu kararın, daha önce "Hüsnü Mübarek ve iki oğlu Alaa ve Cemal hakkında verilen 3 ila 4 yıl arasındaki hapis cezası kararının" 13 Ocak'ta Temyiz Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine alındığını ifade etti.
Mübarek ve oğullarının avukatı Ferid ed-Dib, Alaa ve Cemal Mübarek'in başka bir davadan tutukluluk kararı olmadığı için akşam saatlerinde serbest bırakılacağını belirtti.
Kahire Ceza Mahkemesi 21 Mayıs 2014'te, "cumhurbaşkanlığı bütçesi için ayrılan yaklaşık 18 milyon doları zimmete geçirmek, resmi belgede sahtecilik ve kamu malına kasıtlı olarak zarar verdiği" iddia edilen sanıklardan Mübarek'in 3, oğulları Ala ve Cemal'in ise 4'er yıl ağırlaştırılmış hapsine hükmetmişti.AA

21 Ocak 2015 Çarşamba

Güvenlik görevlilerinin kusuru olabilir

İçişleri Bakanlığı'ndan Cizre'deki gerginliğe ilişkin, "Olay yerinde bulunan aracın içindeki güvenlik görevlilerinden bazılarının olayda kusurlu olabileceği değerlendirilmektedir" açıklaması yapıldı.
ANKARA 
İçişleri Bakanlığınca, Cizre'deki gerginliğe ilişkin, "Müfettişlerin ilk tespitlerine göre, olay yerinde bulunan aracın içindeki güvenlik görevlilerinden bazılarının olayda kusurlu olabileceği değerlendirilmektedir. Konu ile ilgili soruşturma her türlü ihtimal dikkate alınarak bütün yönleri ile devam etmektedir" açıklamasında bulunuldu. 
Bakanlığın internet sitesi aracılığıyla yapılan yazılı açıklamada, 14 Ocak 2015'te Şırnak'ın Cizre ilçesinde Nihat Kazanhan'ın hayatını kaybettiği hatırlatıldı.
Konu ile ilgili olay yerinde çatışma olmadığına ilişkin yerel makamlardan alınan ilk bilgilerin kamuoyuyla paylaşıldığı belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Ayrıca, Bakanlığımız tarafından olayın aydınlatılması için mülkiye müfettişleri görevlendirilmiştir. Müfettişlerin ilk tespitlerine göre, olay yerinde bulunan aracın içindeki güvenlik görevlilerinden bazılarının olayda kusurlu olabileceği değerlendirilmektedir. Konu ile ilgili soruşturma her türlü ihtimal dikkate alınarak bütün yönleri ile devam etmektedir."AA