-->

Çeviri

22 Kasım 2017 Çarşamba

Bir de bana sor

Yaşı geçmiş olanlar bilir. Birçoğunuz anımsamakta zorlanabilir. Rahmetli Safiye Ayla'nın bir şarkısı vardı.
"Çile bülbülüm çile." Tıpkı şarkının adı gibi son İzmir ziyaretimde gerçek anlamda bir çile yaşadım. İzmir benim doğduğum ve büyüdüğüm bir kent olduğu için, bu şehre yaptığım özlem kaçamaklarım hiç bitmez. Malum annemin Karşıyakalı olmasından dolayı da, son gelişimde bu semt kabusa dönüşüverdi. Eğer yaşadığınız kent deniz, körfez ve boğaz şehriyse malum oturduğunuz yerin hep bir karşı tarafı olacaktır. İstanbul'un Anadolu ve Avrupa, İzmir'in Karşıyaka'sı gibi...
Son yıllarda metropol şehirlerin şikayetleri hiç bitmese de, İstanbul birçok konuda kendini aşmış durumda. Yani adına yakışır biçimde "Olmazsa olmaz " ihtiyaçlara tam kapasite cevap verebiliyor.
35'5 İzmir in gülünün dikenlerinden yolda yürüyemez durumdasınız. Alaybey sokakları; Büyük şehir mi? Karşıyaka Belediyesi mi? Hangi belediyeye bağlı kim suçlu kim haksız diye fikir yürütmek benim sınırlarımı aşar. Fakat sorumlu kişilerin lakayıt davranışlarını göz ardı edemedim işte. Benim de ağzıma takıldı. Hem de çok fena bir şekilde..
İnsan yaşadığı şehrin sorunlarını içindeyken, burnunun ucunu görmemesi misali tam algılayamıyor dışarıdan biri söyleyinceye kadar. Alaybey'in daracık sokak kaldırımları kazıktan geçilmiyor. Arabanızı nereye park edeceksiniz muamma. Sokaklar adeta labirent. Tek yön tabelasından bir türlü bulunduğunuz sokağa gelemiyorsunuz.
Hele taksi kullanıyorsanız ve taşıt şoförü semtin yabancısıysa, küçücük alanda attığınız turlara ödediğiniz faturayla İstanbul'da Taksim Tarabya yaparsınız.
Bu semtte emlak fiyatları da bir hayli düşmüş. Evini satılığa çıkaranların sayısı inanılmaz artışta. Uzun süredir başka bir şehirde yaşayıp da, dönemsel ziyaretler yapıyorsanız aradaki farkı daha rahat görebiliyorsunuz.
Anlıyorum İzmir'in kendine has bir havası vardır.
Nostaljik yönlerinin korunması gerektiğine ben de inanıyorum. Metropol yükünü bu şehir kaldıramaz. Dokusundaki sadelik ve doğallıktır İzmir'i cazip kılan. Bu şehrin geçmiş yazılarımda da bahsettiğim gibi yırtığı söküğünü tamir etmek gerekiyor. Biraz daha ihmal edilirse hepten paramparça olup "caart " diye elimizde kalıverecek.
Bir şehrin alt yapısı düzelmeden üstüne bir şeyler inşa etmenin yanlış olduğunu ilkokul öğrencisi bile bilir. Sokaklarına ve kaldırımlarına kazık çakmadan önce niye otopark sorunu halledilmez.
Karşıyaka'nın semt sakinleri arabalarını park etmek için tüm gece, sokaklarında tur atıp duruyorlar. Şimdilerde taşı toprağı altın olmayan İstanbul'un en ücra köşelerinde bile otopark mevcuttur. Gözünü sevdiğim İzmirim ne hale gelmiş diye içim acıyor desem, eminim hak vereceksiniz.
Bu çağda amatör bir yönetimi hak etmiyor şehir. Yol yakınken şehrin daha çok yıpranmasına izin vermeyelim.
Yetkililer tekrar seslenelim. Sizden yeni bir şey istemiyoruz. Sadece yıpranmış unutulmuş ve gözden kaçan yerlerimizi düzeltin yeter. Masrafı az bir ihtiyaç. Birkaç terzi bir araya gelip yarım bıraktığınız bir tamir yapacaksınız hepsi o kadar. Sorunsuz şikayetsiz huzurlu bir hafta sonu diliyorum arkadaşlar.
İZMİR SİZİ SEVİYORUM.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder