-->

Çeviri

30 Ekim 2017 Pazartesi

İZMİR Gazeteciler Cemiyeti (İGC), Buca Belediyesi işbirliğiyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çerçevesinde “Gazeteciler Cumhuriyet’e Pedal Çeviriyor" etkinliği düzenlendi.

Gazeteciler Cumhuriyete pedal çevirdi

İGC tarafından, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında bu yıl üçüncüsü düzenlenen "Gazeteciler Cumhuriyet’e Pedal Çeviriyor" etkinliğine İGC
Başkanı Misket Dikmen, Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina, gazeteciler ve vatandaşlar katıldı. Şirinyer İZBAN İstasyonu’nda başlayan bisiklet etkinliğinde Dikmen ve Piriştina geçen sene olduğu gibi bu yıl da aynı bisiklet üzerinde pedal çevirdi. Dikmen, “Milli bayramlarımızda bir arada olmaya dikkat ediyoruz. İzmir’de bisiklete gönül verenleri üç yıldırı Cumhuriyet Bayramında bir araya getiriyoruz. Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusunu yaşamak için buradayız. Bu yıl rotamız Buca. Geçen yıl Levent Piriştina ile birlikte pedal çevirmiştik. O yüzden bu yıl rotamız Buca olsun istedik. İGC olarak kentimizdeki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına renk katmak, farkındalık yaratmak istedik. Ayrıca bu etkinlik ile amacımız bisikletin şehir içinde ulaşım aracı olarak önemini vurgulamak halkımızı spora yönlendirmek istedik. Çünkü İzmir bir bisiklet kenti. Güzel görüntülerin oluşacağını umuyorum. Cumhuriyetimizin 94’üncü yıldönümü herkese kutlu olsun" dedi.
Menderes Caddesi üzerinden yapılan etkinlik Kasaplar Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı önünde son buldu.

13 Ekim 2017 Cuma

ZÜMRÜDÜANKA :Sıcak Çay ve Kahve İçmek Kanser Riskini Arttırıyor

      Yemek borusu kanserlerinin, tedavi edilmemesi halinde ölümcül bir etkiye sahip olabileceğini kaydedlım  sıcak çay başta olmak üzere çok sıcak sıvı tüketiminin sakıncalarının olduğu konusunda uyarırda bulunalım.

 Çok sıcak çayın yemek borusu kanserine yakalanma riskini artırdığını biliyoruz.

Yemek borusu kanserine çay gibi sıcak içeceklerin yanı sıra aşırı alkol, sigara, nitrat, nitrit, uyuşturucu kullanımı, salamura yiyeceklerdeki mantar toksinlerin de sebep olacağını belillim


“Günümüzdeki birçok kanser türü gibi yemek borusu kanseri de çevresel etkenlerle yakından ilişkilidir. Bunların başında sigara içmek yer alır. Özellikle alkol kullanımı ve aşırı sıcak içecekler de bu oranı daha fazla artırıyor. Sık ve aşırı sıcak sıvı tüketimini en uygun seviyeye indirmemiz lazım.”

Çayı ve kahveyi 70 dereceden sıcak içmenin kanser riskini 8 kat artırdığını vurgulamak gerek“Çayı ve kahveyi çok sıcak içmeyin. Sıcak içeceklerin yeterince soğumasını bekleyerek, yemek borusu kanserlerinde ciddi azalma sağlayabilirsiniz.” 

10 Ekim 2017 Salı

Sağlıksız' reklamlara para cezası

'


Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, yılın 9 ayında sağlık sektöründe tüketiciyi aldatan 127 reklama durdurma cezası, 36 reklama ise 1,8 milyon lira tutarında idari para cezası verildiğini bildirdi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, yılın 9 ayında sağlık sektöründe tüketiciyi aldatan 127 reklama durdurma cezası, 36 reklama ise 1,8 milyon lira tutarında idari para cezası verildiğini bildirdi.
Bakan Tüfenkci,yaptığı açıklamada, Türkiye'de yayımlanan ticari reklamların ilgili mevzuata uygunluğunu inceleyen Reklam Kurulunun, tüketicinin korunması için gerekli idari yaptırımları uygulamakla yükümlü olduğunu ifade etii.
Bu çerçevede, insan sağlığını ilgilendiren mal ve hizmetlerle ilgili, Bakanlığa tüketiciler, rakip firmalar, ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından birçok başvuru iletildiğine dikkati çeken Tüfenkci, incelemeler sonucunda, bazı internet siteleri ve sosyal medya hesapları üzerinden, doktor olmayan şahısların hasta tedavi ettikleri, çaresi olmayan hastalıkları iyileştirdikleri gibi yanıltıcı paylaşımlarda bulunduklarının belirlendiğini söyledi.
Tüfenkci, aldatıcı tanıtımlarda kullanılan 'doğal tedavi uzmanı, tedavi uzmanı, profesyonel masör ve bioenerji uzmanı, reiki master' gibi unvanlarla hastaların istismar edildiğini dile getirdi.
"Tüketiciler tıbbi uygulamalar için sağlık kuruluşlarına başvurmalı"
Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmayan kuruluşlarda ve sertifikası olmayan kişilerce uygulanan "sülük tedavisi, hacamat, refleksoloji" gibi geleneksel ve tamamlayıcı tıbbi işlemlerin tüketiciyi aldattığını anlatan Tüfenkci, şöyle konuştu:
"Güzellik salonu statüsündeki işyerlerinde doktorlar tarafından uygulanması gereken işlemlerle ilgili tedavi görüntülerine, hastaların öncesine ve sonrasına ait fotoğraflara yer verildiği, kuruluşlarının "güzellik salonu" yerine "güzellik merkezi", "estetik merkezi", "saç ekim merkezi" gibi mevzuatta tanımı olmayan isimlendirmelerle kendilerinin sağlık kuruluşu olduğu algısını oluşturdukları, dolayısıyla tüketicileri yanılttığı ve aldattığı görülüyor. Doktorlar tarafından uygulanabilecek tüm tıbbi işlemlerin, Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmış ve ilgili mevzuat gereği tıbbi uygulamaların gerçekleştirilebilmesi için uygun donanım ve standartlara sahip kuruluşlarda yapılması gerekmektedir."
Tüfenkci, bu tür tıbbi uygulamaların yetkisiz kişilerce ve ruhsatlandırılmamış kuruluşlarda gerçekleştirilmesinin insan sağlığını ciddi biçimde tehlikeye düşüreceğini vurgulayarak, tüketicilerin tıbbi uygulamalarla ilgili yetkili sağlık personeli ve sağlık kuruluşlarına başvurması konusunda özen göstermesi gerektiğini ifade etti.
Öte yandan, muayenehane, özel hastane, tıp merkezi, poliklinik, ağız ve diş sağlığı merkezi gibi "sağlık kuruluşu" olarak ruhsatlandırılan kuruluşlara ait tanıtımlarda hassas olunması gerektiğine dikkati çeken Tüfenkci, hasta ve tedavi görüntülerinin kullanıldığı tanıtımların sınırını aşarak reklama dönüştüğünü ve sağlık mevzuatında yer alan "reklam yasağına" aykırılık oluşturduğunu dile getirdi.
Reklam Kurulunca yapılan incelemeler sonucunda bahse konu hususlara ve ilgili mevzuatta belirlenen kurallara riayet etmediği belirlenen şahıs ve işyerlerine, idari yaptırımlar uygulandığını anımsatan Tüfenkci, yılın 9 ayında sağlık sektöründe tüketiciyi aldatan 127 reklama durdurma cezası, 36 reklama ise 1,8 milyon lira tutarında idari para cezası verildiğini kaydetti.

8 Ekim 2017 Pazar

Ayten Tarım:SONSUZ MAVİLİK

- SONSUZ MAVİLİK -
Aşık mıyım neyim !
Sonsuz mavilikte
Yıldız yıldız kelebekler
Uçuşuyor gözlerimde.
Ruhumun en derin yerinde,
Bir prens kuruldu tahtına.
Şükrüme, şükür katan
Kimliğinde ki naifliğiyle
Yüreği yüreğime dokunan
Doksan dokuz adın hürmetine
Gökyüzüne gönderdiğim duâların
Yeryüzündeki cevabı
Benliğimi saran,
Ruhu, ruhuma Karışan adam
Sen kopuyorsun yüreğimde.
Gönlüm, gönlüne emanet...
Sonsuz mavilikteki sevdam,
Bir avuç duâm,
Hoş geldin ÖMRÜME...
Ayten Tarım

7 Ekim 2017 Cumartesi

Bakanlıktan emekliye promosyon açıklaması

SGK ile 17 banka ve PTT arasında imzalanan protokol kapsamında, Eylül 2017 itibarıyla 10,3 milyon emekliye 3,9 milyar lira promosyon ödemesi yapıldı

Bakanlıktan emekliye promosyon açıklaması
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile 17 banka ve PTT arasında imzalanan protokol kapsamında, Eylül 2017 itibarıyla 10,3 milyon emekliye 3,9 milyar lira promosyon ödendi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, SGK ile 17 banka ve PTT arasında "Sigortalı ve Hak Sahiplerine İlk Defa Bağlanan Gelir/Aylık Ödemeleri ile Emekli İkramiyelerinin ve Sosyal Güvenlik Kurumu Kapsamında Gelir/Aylık Alanlara Promosyon Ödenmesine İlişkin Protokol"ün imzalandığı ve yürürlüğe girdiği anımsatıldı.
Açıklamada, ayrıca 1 Ağustos'tan itibaren bağlanacak ilk aylık ve emekli ikramiyesi ödemelerinin, sigortalıların tercihleri esas alınarak yapılmaya başlandığı ifade edildi.
Banka tercihlerinin ilk etapta protokol imzalayan ve altyapı çalışmalarını tamamlayanlar arasından yapılacağı belirtilen açıklamada, altyapı çalışmalarının protokol imzalayan diğer bankalarda da hızla devam ettiği bildirildi.
Bin liraya kadar aylık alan emeklilere 300, bin-2 bin lira arasında alanlara 375, 2 bin liranın üstünde alanlara ise 450 lira olmak üzere 3 yıllık peşin promosyon ödemesi imkanı getirildiği ifade edilen açıklamada, bu kapsamda Eylül 2017 itibarıyla 10,3 milyon emekliye 3,9 milyar lira promosyon ödendiği kaydedildi.

5 Ekim 2017 Perşembe

Yine mafya, pembe etek giydirilmiş bir kurban, yine 'infaz'!

Hayatın neredeyse her alanına yayılan, müdahale eden mafya, sosyal medyada da gün geçtikçe artan şekilde varlık gösteriyor. Tehdit, infaz, göz korkutma videoları ve fotoğrafları sosyal medyada yayınlanıyor. Dün de yeraltı dünyasının cezaevinde bulunan isimlerinden birinin adamı olduğu ileri sürülen bir gencin kendi ‘babasına’ ihanet etmesi üzerine ‘cezalandırılmasının görüntüleri yayınlandı.

Yine mafya, pembe etek giydirilmiş bir kurban, yine infaz
Görüntülerde adının T.Z. olduğu belirtilen kişiye pembe etek giydirilmiş. Silah zoruyla “Yediğim ekmeğe şerefsizlik yaptım” dedirtilen adam daha sonra bacağına ateş etmeye zorlanıyor. Kendisini vuran adam bir otomobile bindiriliyor.Yine mafya, pembe etek giydirilmiş bir kurban, yine infaz

1 Ekim 2017 Pazar

FİLİZ ÖZKOL:Yıldız falınız

KOÇ:

Duygusal konularda hatalı davranmaya müsait bir yapınız olmasına rağmen, konu mantık olduğu zaman, kafanız oldukça işlek çalışıyor. Kazançlarınız konusunda dikkatli davranmak ve gereksiz sözler vermek istemiyorsunuz. Dostlarınız size destek veriyor.

BOĞA:
Duygusal konularda kendinizi yenilemenin zamanı geldi. Partnerinizle birlikte yeni keşiflerde bulanacak, birbirinize söyleyemediğiniz birçok konuyu paylaşabileceksiniz. İkili ilişkilerinize, hiç kimseyi karıştırmamayı öğrenmelisiniz. Bazı kişiler aleyhinize konuşacak.

İKİZLER:
Çevrenizle iş birliği içinde olduğunuz zaman, başarı grafiğiniz daha da artıyor. Eleştiriye gelemeyen yapınız yüzünden çevrenize aykırı düşüyorsunuz. Çevresel koşulların, üzerinizdeki baskısını esnetme konusunda gerekli yapılanmayı sağlamalısınız.

YENGEÇ:
Duygusal ilişkilerinizde kendinizi güçlü ve sizi bekleyen olaylara hazır hissediyorsunuz. Düşündüğünüz konular için sabah saatlerinde kendinizi çekimser ve isteksiz hissedebilirsiniz. Öğleden sonra üzerinizdeki tutukluğu atarak daha aktif olacaksınız.

ASLAN:
Enerjiniz oldukça yüksek. Öğle saatlerinden sonra maddi konularla ilgili yeni atılımlar ve görüşmeler söz konusu olacak. Kazançlarınız konusunda yaratıcılığınızı kullanarak başarı grafiğinizi yükselteceksiniz. Hiç kimseye ödün vermek istemiyorsunuz.

BAŞAK:
Birlikte çalıştığınız kişilerle aranızda kuracağınız diyaloglar çok önemli. Baskıcı davranmak istemiyor fakat olayların boyutları sizin davranış biçimlerinizi olumsuz etkileyebiliyor. Kişisel ilişkilerinizde karşı tarafın sorunlarını olay haline getirmemelisiniz.

TERAZİ:
Yaratıcı düşüncelerinizdeki olumlu performansı duygusal ilişkilerinize de yansıtabiliyorsunuz. Kendinizi yeni olaylara hazır hissediyor ve karşı cinsle aranızda duygusal bağlarınızı daha güçlendiriyorsunuz. Bugün yapıcı konuşmalarınızla göz dolduracaksınız.
AKREP:
Yakın ilişkilerinizde belli bir mesafeyi koruma taraftarısınız. Bugün maddi konularla ilgili geniş bir araştırma ve seçim yelpazesine sahip olabilirsiniz. Duygusal konularda daha esnek ve yumuşak davranmayı yeğlerseniz, ilişkiniz her anlamda pozitif olacaktır.

YAY:
Duygusal konularda beklediğiniz şartların gelişmesi biraz da sizin davranış biçiminizle ilgili gelişiyor. Sıra dışı konuşmalar ilginizi çekse de, olayların fazla içinde bulunmak istemiyorsunuz. Bugün, aşk konusunda fazla yorum yapmak gibi bir takıntınız yok.

OĞLAK:
Yakın ilişkilerinizi yeniden irdelemelisiniz. Bugün maddi konularda yanlışlıklar yapabilirsiniz. İleri vadeli sözler vermemelisiniz. Finans konuları ile ilgili değişik düşüncelere sahipsiniz fakat, aklınızdan geçenleri paylaşma konusunda çekimser davranıyorsunuz.
KOVA:
Ortak çalışmalar konusunda farklı düşünceler içinde olabilirsiniz fakat daha net olmayı denemelisiniz. Geleneksel kişilerle geçmiş olayları konuşmaktan zevk alacağınız bir gün. Uzak yollardan gelecek sürpriz haberler karşısında keyifli bir gün yaşayabilirsiniz.

BALIK:
İş yaşantınızda pasif durumda kalmak canınızı sıkıyor. Kendinizi ispat etmek için, yoğun çaba harcamanız, etrafınızdaki kişilerin dikkatini çekmeyebilir. Bugün, çevrenize karşı hoşgörülü olmak zorundasınız ve yapıcı yönlerinizi ortaya çıkarmalısınız.

RIFAT SAİT:100 yıl önce Balkanlar, 100 yıl sonra Orta Doğu

KAYA HABER OKURLARIYLA
,Buluşmanın
Mutluluğu ile Okurlarıma sevgi ve selamlarımlarımı yoluyorum ...Merhabalar her şey gönlünüzce olsun.....
Bugünkü Suriye’yi, Irak’ı ve diğer bölge ülkelerini iyi okuyup anlayabilmek için yaklaşık yüz yıl önceki Balkanları iyi analiz etmek gerekiyor. Birileri üst akıl dese de 100 yıl önce Balkanlarda ve şimdi Orta Doğu’da en üst akıl talimatı vermiştir. Irak’ta sadece Barzani’nin yaptığı referandumu görmek deve kuşu gibi kafayı toprağa sokmağa benzer. Olay sadece basit bir referandum ve bağımsızlık masalı değildir. Zira Barzani, Aysbergin görünen üstteki küçük taşeron yüzüdür. Suyun altında esas gövdeyi ABD ve İsrail oluşturmaktadır. Bölgede başta Türkiye olmak üzere İran ve Irak’a kafa tutan ABD ve İsrail’dir. Bu adeta bir maskeli balo gibidir. ABD ve İsrail, Barzani maskeleri takarak Orta Doğu’da savaş dansı yapmaya çıkmıştır. O yüzden tehlike çok büyüktür. Dışarıda ellerinde çeşitli haritalarla gelen bunca gayri Müslim düşman varken, hepsi de Müslüman olan bölge milletleri; Türk, Kürt, Farsi ve Arapların önce kardeş olduklarını hatırlamaları ve ayrılma lükslerinin asla olmadığını bilmeleri gerekir. Ayrıca eğer yüz yıl öncesi tarihe bakacak olursak bize Balkanları kaybettiren ülkenin Ruslar olduğunu görmüş oluruz. Bizim için bir başka tehlike Rusya’dır. Ancak bugün için çıkarların örtüştüğü cihetle geçici bir ittifak söz konusudur. Atalarımız ne güzel söylemiş, ayıdan post düşmandan dost olmaz. Rusya’nın Kırım Türklerine yaptıkları, Azerbaycan’a bağlı Karabağ Türklerine soykırım yapan Ermeni güçlerine nasıl destek verdiğini, Suriye’de katliam yapan Esed’i nasıl koruduğunu ve son olarak Arakan Müslümanlarını katleden Myanmar’a silah verilmesini durdurmak için BM kararına Çin ile birlikte veto veren ülkenin Rusya olduğunu unutmamak gerekir. Uluslararası arenada dost yoktur, ulusal çıkarlar vardır. Ve bunlar sürekli değildir.
Türk tarihindeki İki ünlü Arnavut yazar
Milli şairimiz Rahmetli M.Akif, “Tarih tekerrürden ibarettir” der ve devam eder, “Hiç ders alınsaydı, tekerrür eder miydi?” Bunu söylerken baba toprakları Balkanların tarihine atıfta bulunur. Babası Arnavut olan Akif, bir şiirinde, “ Bunu benden duyunuz ben ki evet Arnavut’um, Başka bir şey diyemem işte perişan yurdum” diyerek Arnavutluk’un nasıl tarumar edildiğini ve ardından kaybedildiğini içi kan ağlayarak anlatmaya çalışır.
Yine kendisi bir Arnavut olan ve ilk Türkçe sözlüğü yazan ülkemizin en önemli edebiyatçılarından Şemseddin Sami’ye göre Arnavutların iki Vatanı vardır: birincisi ‘’Memleket’’ olarak nitelendirilen Arnavut Vatanı, ikincisi ise ‘’Devlet’’ olarak nitelendirilen Osmanlı Vatanı” Bu söz oldukça önemli. Bu sözü daha sonra aşağıda yeri geldiğinde tekrar kullanmak üzere not edip konumuza devam edelim.
Yaklaşık 100 yıl önce bizlerin toprağı olan Balkanları, hem de kaybetmeyi aklımızın ucuna getirmediğimiz o güzelim ecdat yadigârını kaybetmişiz. Tevafuka bakın ki, fitne konusu aynı, düşmanlar konum ve şekil değiştirse de aynı, figürler aynı. Yüz yıl önce Balkanlardaki milliyetçilik hastalığı Balkanları paramparça etti. O günkü durumu ülkemizin tarihinde damga vurmuş iki Arnavut asıllı zat olan M.Akif Ersoy ve Şemsettin Sami (Ali Sami Yen’in babası Sami Fraşeri) ile anlatmaya çalışacağım. Nitekim Akif bir şiirinde, “Arnavutluk ne demek var mı şeriatte yeri, küfür olur başka şey değil kavmini sürmek ileri, Arnavutlar size ibret olacakken hala, Ne bu şuride siyaset, ne bu fasid dava? “ diye sorar. Sorar ama cevap alamaz. Eğer aklı selim ile hareket etmezlerse K.Irak’taki Kürtler de bir müddet sonra benzer bir şiir yazabilirler.
23 Eylül 1878’de, Şemseddin Sami’nin (Sami Fraşeri) çıkardığı Tercümanı Şark adlı gazetesinde, Komitesi tarafından hazırlanan, Arnavut eyaletlerinin bağımsızlık taleplerini ihtiva eden bir program neşredilir.
Balkan tarihini çok iyi okumak ve bilmek gerekir. Zira 1453 yılında Anadolu topraklarına katılan İstanbul’dan 64 yıl önce fetih edilen Kosova ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün doğduğu Selanik, bir zamanlar pasaportsuz gidilen öz ata topraklarıydı. Kaybedilebilecekleri asla akıldan geçmezdi. Ve tekrar bize katılacakları şeklinde hep bir umut vardı. Öyle ki o tarihlerde Kırmızı-Beyaz olan Beşiktaş’ın forma renkleri Balkanlar tekrar kazanılıncaya kadar bugünkü Siyah-Beyaz yapılmıştır. Bunu belki bugün bazı Beşiktaşlılar bilmezler.
Arnavutların bağımsızlık hareketleri ve Prizren birliği
Biraz tarihi hatırlayalım. Teşbihte hata olmaz derler ya, o günkü olaylarla bugünkü olayların ne kadar benzediğine lütfen dikkat edin. Yıl 1878…O meşhur Berlin Kongresini bilirsiniz, orada alınan kararlar ile Arnavutların yaşadığı toprakların bir kısmının Karadağ’a verilmesi Arnavutları ayağa kaldırmıştı. O tarihlerde kurulan Prizren Birliği, milis kuvvetler oluşturarak işgallere karşı askeri tedbirler almış ve özellikle Karadağ’a karşı ciddi bir direniş göstermişti. Başlangıçta birliği kendi çıkarları doğrultusunda gizlice destekleyen İstanbul yönetimi, gelen dış baskılar ve özellikle Birliğin ayrı bir hükümet gibi davranma eğilimini ortaya koyması üzerine tutumunu değiştirmiş, ittifakı dağıtmak için bazı tedbirler alma yoluna gitmiştir. Özellikle Arnavutluk’a ‘özerklik’ verilmesi fikri, Arnavut aydınlarının bu konudaki ısrarlı talepleri, nüfusunun 2/3’si Müslüman olan Arnavutların ulusal kimliği ön plana çıkararak, ümmet anlayışından kopması ve dış baskıların artması Osmanlı yönetimini harekete geçirmiş, 1881 yılında Derviş Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Prizren Birliği’ni dağıtmış, ittifakın lider kadrosu ise çeşitli yerlere sürülmüştür.
Osmanlıda İttihad -ı İslam
Osmanlı tarihinde birçok yerde karşılaştığımız “Biz, canımızı Müslümanların ittihadı (birliği) uğrunda feda etmiş bir milletiz” cümlesinden de anlaşılacağı üzere, bir kısım Osmanlı padişahları ve devlet adamları İttihad -ı İslam’ı bir düstur olarak kabul etmişler. İttihad-ı İslam terimi ilk defa1869 yılında kullanılmıştır. Pan-İslamizm için kullanılabilecek en erken tarih ise 1875 yılıdır. Batı’da siyasi ve ideolojik bir hareket olarak telakki edilen Pan-İslamizm üzerine yapılan çalışmaların ekserisinde, bu terimin 1870’lerde ortaya çıkmış olduğu ve II. Abdülhamid tarafından uygulamaya konulduğu düşüncesi hâkimdir.
1878 Hadiseleri ve Rumeli’nin, yani İmparatorluğun Avrupa’daki bölümünü jeopolitik konumunun giderek hassas bir hal alması, Osmanlı yöneticilerini bir ‘’Arnavut’’ politikası tanımlamayı denemek zorunda bıraktı. Sultan Abdülhamid’in Arnavutlara yönelik bu politikası sürdürülmesi zor bir dengeye dayanıyordu.
Arnavutlar, her şeyden önce Müslümandı. Halife olarak onları memnun etmek görevleri arasında bulunuyordu. Sonra, Arnavutlar, Osmanlı Devleti’nin bölgelerindeki otoritesinin koruma görevini üslenmişlerdi. Karadağ, Bosna-Hersek, Sırbistan isyanlarının bastırılmasında çoğu zaman Müslüman Arnavutluk askerleri kullanılmıştı. Bu durum onlara, “Avrupa Türkiye’sinde başkaldırmaya eğilimli unsurları zapt eden bir polis rolü” vermişti. II. Abdülhamid, bu durumun idraki içerisinde bulunuyor, Balkan Türkiye’sinin elde tutulması için Arnavutları tekrar kazanmaya çalışıyordu.
Arnavut politikasında eksik olan şey
Ancak bir yerlerde yanlış mı yapıldı, zaman mı yetersiz veya yanlıştı, kadrolar yanlış veya eksik miydi, içimizdeki hainler mi yapılan planları engellediler? Bütün bunları uzman tarihçiler daha iyi cevaplandırabilir. Ancak sonuçta Arnavutluk’u ve bütün Balkanları kaybettik. Ardından, yaşanan Balkan göçleri ve onca dram.
II. Abdülhamid çok erken bir dönemde, Müslüman Arnavutları Avrupa’daki Osmanlı hâkimiyetinin temel ‘’dayanağı’’ olarak kullanmak konusunda yüksek düzeydeki memurlar tarafından yüreklendirilmişti. 1880’de Saffet Paşa ona bir layıha vererek, bir ‘’Arnavut politikası’’ oluşturmasının tavsiye etmişti. Ona göre, ‘’Arnavut milleti’’ gücüyle imparatorluğun Rumeli’deki ‘’dayanağının özgü’nü temsil eden bir kuvvetti. Saffet Paşa, Arnavut millet derken, sadece Müslümanları kastediyordu. Bütün bunlar doğruydu ama sabır ve zaman şarttı. Eksik olan belki de buydu.
Acele ile değil sabırla
Bugün, buna benzer politikaların Balkanlarda ve K.Irak’ta uygulanmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Niyet güzel ama naçizane fikrim acele ediliyor. Balkanlarda ve Orta Doğu’da dikkat edilmesi gereken üç çok önemli gerçek var: Irk milliyetçiliği, din ve mezhep milliyetçiliği ve petrol ve doğal gazdan oluşan enerjiye dayalı ülke çıkarları. Şimdi böyle bir karışık ortamda, ülkeleri buna hazırlamadan Osmanlının son döneminde olduğu gibi giderseniz tohumu ekemezsiniz. Tabiri caizse Petrol ve doğal gaz düşünülürken huşu içinde namaz kılınmaz. Evet, tabiki İslam Birliği, en doğru politikadır ancak tohumunu ekebilmeniz için önce toprağı hazırlamanız gerekir. İşte bu aşamada yapılması veya örnek alınması gereken Hz. Peygamber’imizin sünnetidir. Yani…
Hudeybiye anlaşması ve Medine sözleşmesi
Hubeydiye anlaşması 628 yılında (hicretin 6. ayı) Peygamber Efendimiz (SAV) ve Ashabının umre ziyareti yapmak için Medine’den Hudeybiye’ye hareket etmesi sonucu, Kureyşlilerin Müslümanları Mekke’ye almama kararı ile sağlanan ve Müslümanların aleyhine kurallar içeren bir antlaşmadır. İlk anda bir yenilgi ve geri çekilme ve hatta Müslümanların aleyhine gibi görünen bu anlaşmaya sahabeler bile itiraz etmiş ancak sonucunda bütün Kureyş Mümin olmak suretiyle mutlak bir zafer elde edilmiştir.
Diğeri ise meşhur Medine anlaşmasıdır. Hz Muhammed’in (SAV) Medine’de huzur ve barış ortamını sağlamak için bütün gruplar arasında 622 yılında düzenlenen bir antlaşmadır. Medine İmtiyazı olarak ta anılmaktadır. Bu antlaşma İslam’ın ilk yazılı anayasası olması itibarıyla önem taşımaktadır. Peygamberimizin dehasını ve büyüklüğünü göstermektedir. Peygamberimiz Allah’ın öğrettiği gibi insanların sorunlarını, değerlerini gözeterek sosyal bir toplum oluşturmuştur. Antlaşma Hz Muhammed, Yahudiler, Müslümanlar, Paganlar ve şehrin ileri gelen aileleri ile kabilelerini içermekteydi. Medine’de bulunan Hazrec ve Evs kabileleri arasında yaşanan iç çatışmalara son vermek için, şehirde yaşayan Yahudi, Müslüman ve Pagan topluluklarını Ümmet adlı tek çatı altında birleştirmeyi amaçlıyordu.
Türkiye’ye düşen görev
Artık kabul edelim Türkiye bir Dünya lideridir. Bölgesindeki sorunlara çözümde Türkiye’nin varlığı zorunlu bir ihtiyaçtır. Türkiye aynı zamanda İslam ülkelerinin hamisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden Balkanlarda ve Orta Doğu’da önemli bir ülkedir. İste de bu bölgede sessiz ve etkisiz kalamaz. Diğer yandan gayet iyi biliyoruz ki, Balkanlar’da ve Orta Doğu’da da çok sayıda millet var. Bunların sahip olduğu farklı inançlar var. Bölgeler çok karışık ve zor. Zamana ve sabra ihtiyaç var. Bu bölgedeki ülkelerin peygamber sünnetini uygulayacak, bunu takip edip kollayacak Türkiye gibi bir ülkeye ihtiyaçları var. Dediğimiz gibi politikaların mutlaka zamana ihtiyacı var. Allah bile dünyayı 6 günde yarattı. İsteseydi ol derdi ve olurdu. Ama demek ki, bir zamana gerek var. Asr suresinde yüce Allah zamana yemin ediyor. Zamanın aslında gerekliliği ve bazı sorunlara şifa olabileceğini söylemek istiyorum. Bakınız başta Siyonistler ve haçlı düşüncesine sahip bazı Batılı şeytani stratejistler yüzlerce yıl öncesinden planlar yapıp yavaş yavaş uygulamaya koyuyorlar. Biz ise hemen, o andan çözüm bulmaya çalışıyoruz. Olur mu? Olmaz. Önce biz gerektiği gibi inanarak yaşayacağız, tohum ekeceğiz, Sabırla tohumların yeşermesini bekleyeceğiz. Bu yüzden bizim de 25, 50 ve hatta 100 yıllık karşı planlarımız olmalı. Tıpkı 2023 ve 2071 gibi. Hatta torunlarımız için 3000 yılarında uygulamaya konulacak planların temelleri şimdiden yazılmalı. Onlar gibi gizli ve en ufak detayları düşünülerek yapmalıyız. Ama bu planlar için mutlaka kadroları hazırlamalıyız. Gençler, torunlar ve onların çocukları hatta. Bu bizim devlet politikamız içinde bunlar kırmızı defterlerde olmalı.
Batı’nın bize olan tarihsel düşmanlığı
Şark kelimesi Doğu’yu ifade etmekle birlikte “Şark Meselesi” kavramı doğrudan Batılılar nezdinde Osmanlı Devleti’ni ifade etmektedir. 1815 yılı itibariyle ortaya çıkan Şark Meselesi, Osmanlı Devleti’nin tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemiştir Bu sebepledir ki Avrupalılar kendilerine yabancı olan ve bütün işlerini bozan Türklerden nefret etmişlerdir ve Türkleri Avrupa kıtasına ayak bastıkları günden itibaren geldikleri yere geri göndermek çabasına girişmişlerdir. Bunun doğrultusunda Şark Meselesi bir İslam -Hıristiyan çatışması olmaktan öte bir Türk-Avrupa mücadelesi olmuştur. Diğer yandan Siyonist Yahudilerin ülkemiz topraklarının bir kısmını da içine alan Arzı-mevdud yani sözde vaat edilmiş toprak hayali yüzlerce yıl öncesinde yaptıkları toplantı ve hesaplara dayanıyor. Ayrıca hemen dibimizde olan zengin enerji kaynakları da bu ülkelerin ağzını sulandırıyor. Bu amaçla ABD, yıllardır PKK terör örgütüne şimdi de uzantısı YPG’ye açıkça silah yardımı yapıyor. Bölgede gerçekleştirilen illegal bir referandum ile kurulmak istenen Bağımsız Kürdistan, önce Türkiye sınırında PKK ve YPG terör örgütlerine yasal bir zemin hazırlanacak ardından Hatay veya İdlib üzerinden sözde Bağımsız Kürt devletinin Akdeniz’e bağlantısı sağlanmaya çalışılacak. Barzani’ye verilen taşeronluk görevi bittiğinde İsrail nöbeti devralacak, Kürtler bölgeden çıkartılıp uzaklaştırılacak. İsrail, bu düşüncesini DAEŞ terör örgütü ile yapabilirdi, belki bir sorun çıktı, bu da başka bir öngörü.
Tüm bunlar olurken, bölgedeki ülkeler İran, Irak ve Türkiye ortak bir karşı çalışmaya girdiler. Aslında zaten bölgede Türkler, Araplar, Farsiler (İran) ve Kürtler Müslüman milletler. Batının sinsi bir oyunu olarak bize yıllarca, “Araplar bizi arkadan vurdu “ , “Kürtler terörist” , Şii İran-Sünni Türkiye, fitneleri şırınga edildi. Şimdi de Türk-Kürt milliyetçiliği fitnesi empoze ediliyor. Maalesef hepsi Batının, İsrail’in, ABD’nin Müslümanlar üzerine oynadığı ayrılıkçı oyunlar. Nedense hep oyuna geliyoruz. Daha da kötüsü Türkiye’deki bazı samimi Kürt kardeşlerimiz bilmeden bu oyuna alet olabiliyor. Oysa alnı secdeye giden Türkiye Kürtlerinin İsrail bayrakları ile referandum yapan Barzani’ye tepkilerini görüyoruz. Uyanık olmak gerekiyor. Yukarda bahsetmiştim, şimdi burada tekrar etmek gerekiyor. Yüz yıl kadar önce Balkanları bizden koparmak için başka bir Müslüman millet Arnavutları kullanmak istemişlerdi. Bakınız o tarihte Arnavut asıllı ünlü edebiyatçı ve ilk Türkçe sözlüğü yazan Şemseddin Sami’ye (Sami Fraşeri) göre Arnavutların iki Vatanı vardır: birinci ‘’Memleket’’ olarak nitelendirilen Arnavut Vatanı, ikincisi ise ‘’Devlet’’ olarak nitelendirilen Osmanlı Vatanı”. Kürt kardeşlerimizin tarihi iyi okuyup dersler çıkartması gerekir. Yaşadıkları yer memleketleridir, ama Türkiye Cumhuriyeti onların devletidir. O devlet ki, uğrunda Çanakkale’de Türk, Kürt, Arnavut 250 Bin şehit verilmiştir. Bunu asla unutmamak gerekir. İslam birlikten yanadır. Bunu da bölgedeki Müslümanların asla unutmaması gerekir. ABD’nin yıllarca önce uydurduğu Self- Determination ilkesi ABD’yi oluşturan 50 eyalette (ülkede) uygulanmazken, binlerce kilometre uzağındaki Orta Doğu’da fitneye mahal vermektedir.
Ayrıca son günlerde Almanya’nın Türkiye’ye olan açık tehditleri boşuna değil. ABD ve Almanya, Türkiye’de askeri darbe girişimi yapmaya çalışan ve 250 vatandaşımızı şehit eden Feto terör örgütünün elebaşısını ve mensuplarını ülkelerinde saklıyor ve kolluyorlar. Bu arada Allah korusun darbe girişimi başarılı olsa İngiltere’nin Akdeniz’den sözde vatandaşlarını kurtarma bahanesiyle çıkartma yapacağı konuşuluyor.
En iyi savunma saldırıdır
Futbolda çok bilinen bir taktik vardır. En iyi savunma saldırıdır, derler. Siyonistlerin, Haçlıların, petrol ve doğal gaz avcısı emperyalist güçlerin, vaat edilmiş toprak hayali kuranların karşısında Dünya lideri bir ülke Türkiye var. Kafalarında yüz yıllardır yaptıkları planlar, kalplerinde kemikleşen kinler, ellerinde çeşit çeşit haritalar olan, rahmetli Akif’in Çanakkale şiirinde dediği gibi, kimi hindu, kimi yam yam kimi bilmem ne bela güçler var. Eskiden bunları yazmış olsak bize şizofren teşhisi koyabilirlerdi ancak ortada açık ve ciddi bir tehdit olduğunu artık herkes görüyor. O zaman, en iyi savunmayı yani saldırıyı harekete geçirmek zorundasınız. Peki, ama nasıl? Futboldan diğer bir spora geçmek gerekirse vereceğimiz örnek için burada en iyisi boks sporudur. Boksör rakibin zayıf tarafına çalışır. Yumruklarını özellikle rakibinin zayıf yerlerine kondurmaya çalışır. Tabiri caizse buna göre bir strateji uygulanması gerekir. Rahmetli Abdülhamid han bunu ustalıkla yapardı. Örnek almak gerekir. Zira çok iyi incelendiğinde Avrupa’daki ciddi zayıf noktaları yani ayrılıkçı hareket ve dağılma sürecini görebilirsiniz. Üstüne oynamak mutlaka gerekir. İsterseniz Avrupa ve ABD’yi hızlıca bir dolaşalım ve oralardaki bağımsızlık hareketlerini görelim.
Batı’daki dağılma: EUEXİT
Bir Hristiyan haçlı birliği olma yolunda ilerleyen Avrupa Birliği artık dağılma sürecine girdi. Yeni üye yapma konusunda tıkanan AB, üstelik İngiltere’nin birlikten ayrılma kararını yaptığı bir referandum ile işleme koymasını sağladı. BREXİT denilen bu ayrılış AB’yi bir dağılma sürecine koyar mı? Hep birlikte göreceğiz.
Büyük Brtitanya’da İskoçya, Galler ve İrlanda bağımsızlık mücadelesi veriyor. Eğer İskoçya ve Galler bağımsız olursa İngiltere 6 milyon azalacak ve artık Büyük değil Küçük Britanya olacak.
Diğer Avrupa ülkelerindeki ayrılıkçılar
İspanya’nın doğusundaki Katalonya özerk yönetiminde ayrılıkçı girişimlerin geçmişi çok uzun bir tarihe dayanıyor. Ülkenin 17 özerk yönetiminden biri olan Katalonya, İspanya içinde farklılığını her seferinde öne çıkıyor.
İtalya’dan Veneto bölgesi, kendi sınırları içerisinde geçen mart ayında düzenlediği referandumla bağımsızlığı en çok isteyen bölge olarak ön plana çıkıyor. Kanallarıyla ünlü Venedik kentinin başkent olduğu tarihi Veneto bölgesi, son yıllarda özellikle de ekonomik gerekçelerle İtalya’dan ayrılmayı talep ediyor.
Federe yapılı Belçika’da nüfusun yaklaşık yüzde 60’ının yaşadığı zengin Flamanya bölgesinde halkın çoğunluğu daha güçlü otonomi isterken, bağımsızlık yanlısı partilere destek yüzde 40’a yaklaşıyor.
Bağımsızlık yolunda ilerleyen Grönland, Danimarka’yla birlikte otomatikman dahil olduğu AB’den 1982 yılında yapılan referandumla ayrılmıştı.
Fransa’ya bağlı Korsika adası 1960’lardan bu yana bağımsızlını kazanmak için mücadele veriyor. Korsika’da bağımsızlık için savaşan çeşitli örgütler de mevcut. Yaklaşık 50 yıl önce, 1960’larda başlayan birçok ayrılıkçı hareketin birleşmesi sonucunda doğan Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi, bugün hala adanın bağımsızlık talebinde ısrarcı.
Rusya’nın Kırım ve Tataristan bölgeleri her zaman kritik. Ukrayna ile ciddi problemleri var. Moldova sınırındaki Trensilvanya ise Rusya’nın baş ağrısı.
Görüldüğü gibi neredeyse Avrupa’nın tamamı ayrılıkçı bir sürecin içinde olduğu görülüyor. Akılcı karşı ataklar ve stratejiler Avrupa’ya Game over yazdırabilir.
ABD’de bağımsızlık bekleyen eyaletler
Başta Lousiana olmak üzere, Texas, Montana, Kuzey Dakota, Indiana, Mississippi, Kentucky, Kuzey Carolina, Alabama, Florida, Georgia, New Jersey, Colorado, Oregon ve New York’ta on binlerce kişi “online” imza kampanyası başlatarak Beyaz Saray’a ayrılmak istediklerini bildiren bir dilekçe yollamışlardı. Amerika’da Siyahiler ve Spanişler yani İspanyol grubu insanlar da ayrı bir ayrılıkçı topluluk. Üflesen iskambil kalesi dağılacak gibi.
Sonuç
100 yıl önce kaybettiğimiz Balkanlar’da yaşadıklarımızın benzerlerini bugün yanı başımızda Orta Doğu’da yaşıyoruz. Tarihten ders almak bölgedeki Müslümanların en önemli meselesi olmalıdır. Çok dikkatli ve uyanık olmamız gerekiyor. Acele etmeyeceğiz, sabırlı olacağız. Bölgede önce sağlam bir barış yapılacak. Ardından güçlü bir İslam Birliği kurulması gerekiyor. Birilerinin yüzlerce yıl önce yaptığı planlara karşı Allah’ın planlarına dayanmak ve onun güvencesinde birbirimizle değil, birlik olarak Allah’ın ipine sımsıkı sarılacağız sonra da hep birlikte karşılarına çıkacağız.
24.Dönem İzmir milletvekili
BASAM (Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı
Mail: rifat.sait@balkangunlugu.com Twitter: @saitrifat Facebook: facebook.com/rifat.sait instagram: /rifat.sait
                                                                        RIFAT SAİT-KHA