-->

Çeviri

30 Ağustos 2018 Perşembe

İzmir'de estetik ameliyatı olan İngiliz kadın öldü

DOKTORDAN AÇIKLAMA 

İzmir'deki özel hastanede, İngiltere vatandaşı Leah Cambridge'e kalça kaldırma ve şekillendirme ameliyatı yapan Plastik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. A.Ü., yazılı açıklama yaptı. Cambridge'in, ameliyat sırasında meydana gelen komplikasyon nedeniyle hayatını kaybettiğini, hem hekim hem de insan olarak çok üzgün olduğunu belirten Op. Dr. A.Ü., "Tüm tıbbi incelemeleri ve sağlık hizmeti yönünden bir kusur veya eksiklik olmamasına rağmen, bu tür ameliyatlarda istenmeyen ve öngörülemeyen risklerin her zaman olduğu bilimsel bir gerçektir ve tüm dünyada çok sayıda benzer durum bildirilmektedir. Hastanın ailesi ile de görüşülerek gerekli bilgiler verilmiştir. Gösterdikleri anlayış için acılı aileye yeniden teşekkür eder ve başsağlığı dilerim" dedi.

28 Ağustos 2018 Salı

Unutulan, para dolu cüzdanın sahibini sosyal medyadan buldu

Unutulan, para dolu cüzdanın sahibini sosyal medyadan buldu
 İZMİR'in Karşıyaka ilçesindeki kafeteryanın sahibi Sim Öz, işyerinin tuvaletinde bulduğu ve içerisinde 6 bin 400 TL para olan cüzdanın sahibini, sosyal medyada arayıp buldu. Öz, cüzdanı sahibine teslim etti.
Özel şirkette yönetici olarak çalışan Serap Polat (39), mesaisinin bitiminde Mavişehir Mahallesi'nde bulunan kafeteryaya yemek yemek için gitti. Polat, yemeği yedikten sonra makyajını tazelemek için girdiği tuvalette cüzdanını düşürdü. Durumu fark etmeyen Polat, evine gitti. Bir süre sonra tuvaletleri kontrol etmek için gelen işyeri sahibi Sim Öz, cüzdanı gördü. Bir süre sahibinin gelmesini bekleyen Öz, kimse gelmeyince cüzdanı açtı. Cüzdanın içinden çıkan kimlikteki isim ve soy isimle sosyal medyada arama yapan Öz, 3 saat sonra cüzdanın sahibini buldu ve durumdan haberdar etti. Kısa süre sonra kafeye gelen Polat, içerisinde 6 bin 400 TL nakit para olan cüzdanını Öz'den teslim aldı. 
Kafeteryada bu tür eşya unutma olaylarına alışık olduğunu belirten Öz, "Genelde gelip kendileri alıyorlar ancak bu sefer kimse gelmeyince ben aramak zorunda kaldım. Nitekim de buldum ve teslim ettim. Düşüren arkadaş da zaten fark etmemiş. Ben onu bulmasaydım cüzdanına kavuşması biraz süre alırdı" dedi. 

27 Ağustos 2018 Pazartesi

'Malazgirt ruhunu unutursak ne öncemiz kalır ne sonramız'

'Malazgirt ruhunu unutursak ne öncemiz kalır ne sonramız'

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Malazgirt Zaferi’nin 947. yıldönümünde, “Biz Malazgirt’te sadece bir zafer kazanmadık, millet olduğumuzu tüm dünyaya ilan ettik” dedi. Erdoğan Muş Malazgirt’te on binlerce kişinin katıldığı törende özetle şunları söyledi:

FETİH MEDENİYETİ
MALAZGİRT’te kazandığımız zafer bize Avrupa’nın ortalarına kadar giden yolu açmıştır. Bu yüzden Malazgirt Mekke, Medine, Bursa, Edirne, İstanbul, tüm Balkanlar demektir. Malazgirt ruhunu unutursak ne öncemiz kalır ne sonramız. Biz Malazgirt’te sadece bir zafer kazanmadık, Malazgirt’te millet olduğumuzu tüm dünyaya ilan ettik. Şayet Malazgirt ruhunu yaşatmayı başaramazsak geçmişimizle birlikte geleceğimizi de kaybederiz. Kurtuluş Savaşı’mıza ve Cumhuriyetimize çok iyi sahip çıkın. 15 Temmuz kıyamına sahip çıkın. Bu tarihi hadiseyi asla unutmayın unutturmayın.
ANADOLU BİR BENTTİR, YIKILIRSA...
Anadolu, insanlığın geleceğinin kilit taşıdır. Büyük liderler Anadolu’ya sahip çıkmak istemiştir. İşte Çanakkale’de Gazi Mustafa Kemal o gençliği ile beraber yedi düvele karşı savaştılar. Nice şehitler verildi. Ülkemizin bir süredir yaşadığı sıkıntıların sebeplerini konjonktürel gelişmelerde arayanlar çok yanılırlar. Perde gerisinde yazılan senaryoların işte böyle bir arka planı vardır. Unutmayın, Anadolu bir benttir ve bent yıkılırsa ne Ortadoğu ne Orta Asya ne Balkanlar kalır.
Suriye’de huzurun ve güvenin gerçek manada tesis edildiği yegane yerlerin Türkiye’nin kontrolündeki bölgeler olması boşuna değildir. İnşallah, aynı huzur ortamını Suriye’nin diğer bölgelerinde de, Irak’ta terör örgütünün faaliyet gösterdiği yerlerde de inşa edeceğiz.Malazgirt ruhunu unutursak ne öncemiz kalır ne sonramızMESELE ERDOĞAN MESELESİ DEĞİL
Bizim güvenliğimiz kendi sınırlarımızda değil, nerede tehdit altında bir kardeşimiz varsa onun bulunduğu yerde başlar. Bunun için ordumuzla, üniversitelerimizle, sanayi kuruluşlarımızla, tüm kurumlarımızla güçlü olmak zorundayız. Aksi takdirde bize bırakınız bu vatanı, bu coğrafyayı; bu dünyada bir tek gün yaşama hakkı tanımazlar.
İçimizdeki bazı gafiller sanıyor ki mesele Tayyip Erdoğan meselesidir. Sanıyorlar ki mesele AK Parti meselesidir. Hayır, hayır, mesele, Türkiye meselesidir. Mesele milletimizin şahsında sembolleştirdikleri İslam meselesidir.”
BİRBİRİNİZE KİN TUTMAYIN
Erdoğan, Bitlis’in Ahlat ilçesindeki Selçuklu Meydan Mezarlığı’nı ziyareti sırasında da toplanan vatandaşlara, “Bizler bir oldukça, iri oldukça, diri oldukça Allah’ın izniyle çok daha farklı bir şekilde 2023’e, 2053’e, 2071’e yürüyeceğiz. Birbirinizi Allah için sevin. Sakın ha birbirinize karşı kin tutmayın. Hepiniz toptan sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, ayrılığa düşmeyin” diye seslendi.


AHLAT’A OTAĞ

CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Malazgirt Zaferi’nin 947. yıldönümünde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den gelen öneri üzerine Ahlat’a 10 dönümlük bir otağ yapılacağını da açıkladı. Erdoğan şöyle konuştu: “On binler buraya geldi. 75 bin kişi. Burada yapacağımız daha çok şeyler var. İnşallah burayı özellikle selvilerle çevreleyip çok daha iyi bir hale getirelim diyoruz. Milletimizin birliğinin, beraberliğinin sembolü olan bu bölgeyi korumalı, gözetmeliyiz. Sayın Bahçeli bir ziyaretinde güzel bir hatırlatmada bulundu: Ahlat’a bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü yakışır. Çünkü otağı Sultan Alpaslan oraya kurdu biz de varisleri olarak oraya böyle bir inşallah otağ kuralım. Bugün vali ve belediye başkanımızla görüştük. Onlar 1071 metrekare yer düşünmüşler. Dedik olmaz. 1071 metrekare oturum alanı olur, en az 5 dönüm çevre düzenlemesiyle. Belediye başkanımız da coştu ‘En az 10 dönüm’ dedi. Bu bir işaret fişeğidir inşallah sonu da hayır olur. Malazgirt savaşının yaşandığı bölgeyi milli park olarak ilan ettik ve düzenlemesine başladık. Bu yıl milli park alanının ilk etabı devreye girdi.”
DEVLET BAHÇELİ: DÖVİZ OYUNLARI BİZANS TAKTİĞİ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Malazgirt Zaferi’nin 947. yılı dolayısıyla düzenlenen programda döviz ve kur oyunlarının Bizans taktiği olduğunu söyledi: “Malazgirt Zaferi askeri bir başarının çok ötesinde; imanın, öngörünün, aklın, sabrın, stratejik yönetim kudretinin, yüksek ülkelere bağlanışın, kaynaşma ve kucaklaşma hasretinin imrenilecek bir mahsulüdür. Bizans varsa, Malazgirt ruhu da vardır. Vatanı ne pahasına olursa olsun koruyacağız. Terör örgütlerini kullanan namertlerin taktiği Bizans taktiğidir. Siyasi ve ekonomik operasyonları vahşice kurgulayanların ilham kaynağı Bizans tahrikidir. Döviz ve kur oyunları Bizans yöntemidir.”
BİNALİ YILDIRIM: ‘TEHDİT EDENLER MİSLİYLE CEVABINI ALIR’
TBMM Başkanı Binali Yıldırım da törende yaptığı konuşmada isim vermeden ABD yönetimini eleştirdi ve özetle şunları söyledi: “Malazgirt Zaferi bize yeni bir istikbal kazandırmıştır. Osmanlı’nın yedi iklim, dört kıtaya hâkim bir cihan devletinin kapıları bu zaferle açılmıştır. Tarihi, kültürel ve sosyal olarak çok yakın ilişikler ağıyla bağlı olduğumuz bölgelerde ülkemize, Cumhurbaşkanımıza yönelik büyük bir sevgi, umut var. Bu sevgiyi, bu umudu hiçbir odak solduramayacaktır. Türkiye ekonomisi dışa açık yapısıyla, küresel rekabetin şartlarına uygun, üretime dayalı, kapsayıcı bir büyümeyle yoluna devam ediyor. Finans piyasasındaki spekülatif hareketlere rağmen güçlü ekonomisiyle her türlü saldırıya rağmen Türkiye, hedeflerine yürümeye devam ediyor. Türkiye’yi tehdit etmeye kalkanlar gereken cevabı her zaman misliyle alırlar. Türkiye bir hukuk devletidir. Uluslararası meselelerin, müşterek çıkar ilişkilerine dayalı müttefik ve stratejik ortak anlayışı çerçevesinde çözüleceğini muhataplarımıza bir kez daha hatırlatmak isterim. Muhataplarımızın bir süredir sergilediği anlamsız ve aymaz tavırlardan en kısa sürede vazgeçerek ilişkileri normalleştirmek için yeni bir yaklaşımı göstermelerini tavsiye ediyorum.”

25 Ağustos 2018 Cumartesi

AK PARTİ AÇISINDAN YEREL SEÇİM ANALİZİ VE İZMİR’İN DURUMU

AK PARTİ AÇISINDAN YEREL SEÇİM ANALİZİ VE İZMİR’İN DURUMU

Rifat Sait *
Olağanüstü bir şey olmaz ise kısmetse 2019 Mart’ında Türkiye’de yerel seçimler gerçekleşecek. Bu seçimlerde Belediye Başkanları ve meclis üyeleri seçilecek. Basit olarak baktığınızda özeti bu şekilde olacak.  Ancak muhtemel etkileri açısından bu yerel seçimler, çok daha farklı sonuçları doğurabilecek bir seçim gibi görünüyor. Muhasebede muavin hesaplar vardır ya, siyasetin de farklı ve derin hesapları var. İşte bu yüzden AK Parti açısından bu seçimlerin sonuçları itibariyle etkilerini bilmek ve gerekiyorsa önlemlerini almak gerekiyor.


2019 Yerel Seçimleri neden önemli?


Her seçim için, “Bu seçim çok önemli” laflarını duyarız. Gerçekten de her seçimin kendine özgü önemi vardır. En küçük ve basit bir seçim bile kazanılmak için yapılır. Önemli olan seçimleri kazandığında beraberinde ne kazandığın, kaybettiğinde ise beraberinde ne kaybettiğini bilmektir. Birileri için küçük bir kayıp bile çok önemliyken, mesela iktidarı hedeflemesi gereken Ana muhalefet partisi CHP için sürekli kaybetmek alışkanlık haline gelen önemsiz bir şeydir. Bu yüzden daha çok iktidardaki AK Parti açısından yerel seçimlerin önemine bakmak gerekir.

2019 Yerel seçimleri AK Parti açısından 4 noktada önemini hissettiriyor:

1-Başkanlık seçimlerinde AK Parti’nin bir önceki seçimlere göre 7 puanlık düşüşü dikkat çekmişti. Bu düşüşün çeşitli nedenleri olduğu konuşuldu. En önemli neden olarak aday tercihleri gösterildi. İktidarın verdiği yıpranma, metal yorgunluğu, dava samimiyetinden uzaklaşma gibi çeşitli nedenler de yazıldı ve çizildi. AK Partideki erozyonun MHP’ye doğru bir tercih kayması olduğu kuvvetle muhtemel. Bu da AK Parti’de klasik olarak küskünlerin olduğunu gösteren en büyük işaret. Zira muhafazakâr Seçmen tepki olarak en yakın ikame edeceği parti olan MHP’yi tercih etmiş. Bir kısmı ise ya oy kullanmamış ya da boş ve geçersiz oy kullanmış. Bu aslında daha az zarar veren kısmen yumuşak bir tepki. Bu bir tür şefkat tokadır.  Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan seçim sonrası milletin verdiği mesajı aldıklarını ve gereğini yapacaklarını söylemişti.  Özellikle de yerel seçimlerde halkın sevdiği adayları bulup aday göstereceklerini belirtmişti.  Bu tam olarak doğru bir tespit. Halkın verdiği mesajı alıp gereği yapılırsa kaybedilen 7 puan fazlasıyla geri alınır. Sonra da durmak yok yola devam diyebilirsiniz. Ama eğer halkın mesajı yanlış alınır veya doğru alınır da yine de yanlış reçete uygulanırsa Allah korusun 7 puanlık kayıp daha da artabilir. Bu durumda muhalefetin tepkisi artar, erken seçim talepleri yükselir, siyasi rahatsızlık ve istikrarsızlık oluşabilir.

2-Yerel seçimler son dönemde yaşanan ekonomik dalgalanmalar, Dolar krizi, hükümetin icraatları gibi şeyler için bir tür güven oylaması gibi algılanabilir. En azından muhalefet ve bir takım güçler bunu böyle görebilir. Bu yüzden AK Parti 2019 yerel seçimlerinde başarılı olması önemlidir. Özellikle de Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Bursa gibi büyük şehirlerde alınacak sonuçlar merak konusudur. Bu iktidar için bir tür ara karnedir.

3-Bu yerel seçimler Türkiye için belli bir dönem açısından son seçimlerdir. Ardından uzun süre seçim olmayacak. Bu seçimlerdeki başarı AK Partinin uzun süre istikrarı için depo şarj anlamına geliyor. Bu açıdan da önemli bir seçim.

4- Son olarak bu seçimler sonunda 5 yıl gibi uzun bir süreliğine yerel temsilciler seçilecek. Hatta bu süre çeşitli nedenlerle uzayabilir de. Allah korusun yanlış strateji ve adaylar yüzünden başarısız bir seçim olur da  5 yıl boyunca yerel yönetimler kaybedilirse bunun vebali büyüktür. Ayrıca bu yüzden Genel seçimlerde bile yara alınabilir. Unutmamak gerekir ki bugünkü AK Partinin iktidar başarısının temelini ilk önce kazanılan Belediyeler oluşturmuştu.


Seçim öncesi Avantajlar


2019 Yerel seçimleri öncesinde siyasi konjonktür AK Parti açısından avantajlı görünüyor. Bu avantajlı durumun iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Peki, ama nedir bu avantajlar?

1-Başkanlık seçimlerinde alınan sonuçlarda 7 puan kaybedilmesi halkın önemli bir ikazıdır. Halkın mesajını önceden alma imkânı olmuştur. Bu önemlidir.  Tıpkı futbol maçlarının ilk dakikalarında yenilen gol gibi. Ya da deplasmanda yenilmişin ama kendi sahanda ikinci maç var ve sen takımın nerede hata yaptığını görmüşsün. Bu gollere karşılı verecek zamanın veya ikinci maç var. Oysa maçın sonunda golü yesen maazallah çıkartamazdın. Hataları önceden biliyorsun ve düzeltebilirsin.

2-CHP’de Kılıçdaroğlu-İnce çekişmesi var. CHP ikiye ayrılmış.

3-İYİ Parti faktörü var. CHP’nin oylarını bölebilir.

4-MHP ile koalisyon. MHP’nin desteği ile birçok yerde fark oluşturabilirsin.

Böyle bir durumda AK Partinin alacağı doğru stratejik kararlar seçimin başarıyla sonuçlanmasını sağlar. Bu doğru kararlar aslında herkesin malumu olan kararlardır. Nedir bunlar?


Seçim başarısı için doğru hamleler

1-Doğru Belediye Başkan adayı ve doğru meclis üyesi adaylarının belirlenmesi ( Her ikisinin de aynı anda doğru olması şarttır. Doğru Belediye başkan adayı olsa da yanlış meclis üyesi adayları ile olmaz ya da doğru meclis üyesi adayları ama yanlı başkan adayı ile de olmaz)
Doğru adayın kriterleri:
Samimi, Liyakatli, Bereketli  ( Oy getirecek, tanınan, sevilen ve halk tarafından tercih edilecek adaylar ) , Sadakatli (ülkeye, partiye, teşkilata, seçmene sadakatli) , uyumlu, küskünleri barıştırıp bir araya toplayabilecek, proje insanı, arkadaşlarına ve halka mütevazı olan, ikna kabiliyeti olan dava adamları

2-Doğru teşkilat ( Adaylarla uyumlu, takım oyunu oynayabilecek, samimi ve çalışkan teşkilatlar )
3-Küskünlerin ve dargınların kazanılması
4-İlçe ve mahallere o bölgeye has özel pratik projeler
5-Kanaat önderlerinin kazanılması ve iknası
6-Doğru anketler ile doğru adayların ve bölge sorun ve taleplerinin belirlenmesi  (STK’larla görüşmeler, halkın arasına tebdili kıyafetle girip bilgi almak, teşkilatın tümüne doğru ve samimim temayül, doğru anket firmaları ile çalışmak ve doğru sorular sormak)
7-Adayların erkenden belirlenmesi
8- Adam adama markaj, samimi dokunuşlar, samimi ve doğru siyaset, başarı için ısrarcı bir çalışma
9-Doğru ekiplerin oluşturulması
10-Sandık başında doğru ama kesinlikle doğru adamların olması+ sandıkların takibi

Yerel seçimlerde İzmir’in durumu

AK Parti İzmir’de seçimlere sanki 1-0 mağlup gibi başlıyor olabilir. Ama bu seçim sonunda böyle devam edecek anlamına gelmez. Başka bir ifadeyle işin doğrusu AK Partinin İzmir’deki oyları tam olarak yetmez. Bu yüzden AK Partinin özellikle İzmir’de hiç kimseyi kaybetme lüksü kesinlikle yoktur. Tüm küskünler ve dargınlar derhal ve kesinlikle kazanılmalıdır. Bu yüzden mutlaka bunu becerebilecek adaylar tercih edilmelidir. Hatta küskünlerin üzerine bir de CHP’ye oy veren bazı ılımlı seçmenler de kazanılmalıdır. Buna artı katma değer kazanım diyoruz ki adayların buna uygun olması şarttır. Ancak bu şekilde kazanabilirsiniz. İzmir’in sosyolojisini iyi biliyorsanız, demografik yapısına uygun stratejiler üretirseniz ve yukardaki doğru 10 hamleyi uygularsanız İzmir’de 17 kadar Belediyeyi kazanabilirsiniz. Bu kesinlikle zor değildir. İzmir’in Balkan Göçmeni ağırlığına göre Balkan göçmenlerinin oylarını kazanabilecek stratejiler oluşturulmalı. Özellikle Balkan Göçmenlerinin ağırlıklı olduğu ilçeler olan Buca, Gaziemir, Menderes, Selçuk, Çeşme, Bergama, Kınık, Kemalpaşa, Aliağa, Menemen ilçeleri bu kapsamda değerlendirilmelidir.  Aynı şekilde Kürt kökenli seçmenlerinde gönlü alınmalıdır. İzmir’de sayıları önemli oranda olan Kürt kardeşlerimiz de yaşıyorlar.

Bu arada aşağıda yazdığım 17 ilçenin dışındaki diğer ilçelerde kazanılabilir. Ancak stratejilerin belirlenmesi açısından doğru hareket edilmesi önemlidir. Bu arada İzmir’de keskin olmamak,  İzmir insanı ile inatlaşmadan, gönüllerine girerek, demografisine uygun adaylar koyarak yukarıdaki 10 doğru hamle uygulanmak suretiyle bu başarılabilir. Buna göre Kemalpaşa, Kiraz, Ödemiş, Selçuk, Buca, Bayraklı, Karabağlar, Menderes, Karaburun, Menemen, Bergama, Kınık, Gaziemir, Torbalı, Bayındır, Tire ilçelerinden çok umutluyum. Bu ilçelerin siyasi detaylarını sonraki makalelerimde inşallah yazacağım. Diğer yandan maazallah yanlış strateji ve yanlış adaylar İzmir’de AK Parti’nin Belediye sayısını 2’ye bile düşürebilir. MHP’nin İzmir’de AK Parti’ye vereceği destek de çok önemli. MHP’nin desteği Bazı ilçelerde dengeleri değiştirebilir. Bilindiği üzere AK Parti ülkede iktidar ama CHP yerel güç olarak İzmir’de iktidar. Tarafların karşılıklı iktidar avantajlarını kullanmaları sonuçları etkileyebilir. Ancak bu avantajların doğru, etik ve yerinde olması gerekir.

İzmir ile ilgili daha önce yazdığım bir yazıda farklı bir analiz yapmıştık. Bu yazımıza https://www.balkangunlugu.com/yerel-secimler-ve-izmir-analizi/ linkinden ulaşabilirsiniz. Bu arada İzmir Büyük Şehir için de benzer analizler yapılabilir. Mevcut Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun tekrar aday gösterilip gösterilmeyeceği de çok önemli. Tabi CHP’li diğer ilçe Belediye başkanlarının tekrar aday gösterilmemeleri durumundaki tepkileri ne olur? Bu önemli Örneğin İYİ Parti’den, DSP’den veya bağımsız aday olurlar mı? Ya da mesela AK Parti ile diyalogları ne olur? Özellikle Aziz Kocaoğlu için bunları merak ediyorum doğrusu?


* RİFAT SAİT
24.Dönem AK Parti İzmir milletvekili (http://www.akparti.org.tr/tbmm/ozgecmis/23653 )
Balkan Günlüğü Gazetesi Başyazarı (www.balkangunlugu.com )
İzmir ATİK İstişare Konseyi Başkanı (http://www.izmir.atikuemp.com/btkb.php?bl=2 )
BASAM (Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı (http://www.basam.org.tr/ )
Dokuz Eylül Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırma Merkezi (ATMER) DK Başkanı

18 Ağustos 2018 Cumartesi

İzmir Haberleri: Rahip Brunson'ın evine diş doktoru gitti

 İZMİR'in Alsancak ilçesinde 25 Temmuz'dan bu yana ev hapsinde bulunan, FETÖ ve PKK adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddia edilen ABD'li rahip Andrew Craig Brunson'un talebi üzerine evine diş doktoru gitti.
Brunson'ın, dünden bu yana diş ağrısı çektiği, denetimli serbestlik bürosunun belirlediği diş hastanesinden doktorun tedavi için görevlendirildiği öğrenildi.

14 Ağustos 2018 Salı

İzmir müziğine tarihi yolculuk

Ä°zmir müziğine tarihi yolculukİZMİR Belediyesi'nin kuruluşunun 150. yılı kapsamında kent kültürünü ve tarihini konu alan söyleşilere evsahipliği yapan Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, bu kez 'İzmir Müzikleri' konulu buluşmada Serap Tamay ve İsmet Tezcan'ı konuk edecek.
İzmir belediyeciliğinin 150. yılı olması nedeniyle bu yıl kent kültürü ve tarihine ilişkin çalışmalarını yoğunlaştıran Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM), yaz ayları boyunca 15 günde bir salı günleri gerçekleştirdiği söyleşilere 'İzmir Müzikleri' ile devam ediyor. 14 Ağustos Salı akşamı saat 20.30'da başlayacak söyleşide Serap Tamaey ve İsmet Tezcan konuk edilecek. 'Grup Günberi' adıyla kurdukları müzik topluluğuyla tanınan ve büyük beğeni toplayan iki isim 'İzmir'in Müzikal Belleğinde Kaybolan Türler' konulu belgesel film gösteriminin ardından mini bir konser de verecek.
APİKAM Bahçesi yaz etkinliğinin sonuncusu, 28 Ağustos Salı günü saat 20.30'da 'Masallarla İzmir' başlığı altında Sıla Topçam ve Elif Özbinet'in katılımıyla gerçekleşecek.

12 Ağustos 2018 Pazar

Bu savaşa hazır mıyız? Rifat Sait *



Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!
-Mehmet Akif Ersoy-

Şimdi tam hatırlamıyorum. Çok eski bir tarihte okumuş veya dinlemiştim. Şöyle deniyordu: “Bu millet radyodaki saat 18.00 haberlerinde (O zamanlar TRT Radyo’da akşam 18.00 haberleri çok dinlenirdi) asgari ücretin arttığı haberinden çok Ayasofya’nın ibadete açıldığı haberini beklese …” Yukarıda rahmetli Akif’in Çanakkale ruhunu özetleyen şiirini herkesi tenzih ederek söylüyorum, bugün Bakanı, milletvekili, Belediye Başkanı, Daire başkanı, valisi, Genel müdürü, yazarı, çizeri,  patronu, müdürü, şefi,  memuru, işçisi, işsizi, öğrencisi ile bütün bir millet olarak bir mani gibi değil de yaşayarak ve ağlayarak okuyabilsek, Dolar’ın ya da ABD’nin Alüminyum vergilerinin artmasını inanın umursamazdık. Ama herkesin adeta homojen bir şekilde aynı duyguları samimiyetle yaşaması ve fedakârlıkları yapması şartı ile.
Evangelistler ve Armegedon savaşı
Evangelistler’i bilir misiniz? Durun size biraz onlardan bahsedeyim. Dün bana gönderilen bir mailde onları anlatan bir link’ten https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/08/10/evangelizm-evangelist-evangelik/ alıntılar yaparak tanıtmaya çalışacağım. “Evanjelizm sözcüğü Kitab-ı Mukaddes’e  dönmek veya yönelmek anlamına gelir.Türkiye,Evanjelizm planı ve dolayısıyla ABD ve İsrail ile karşı karşıya geliyor. Evanjelizmin kıyamet senaryosunda Türkiye nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmiyor. Evanjelistler Hristiyan Siyonistlerdir,Hatta Evanjelistlerin Siyonistliği,Yahudi Siyonistlerden daha cesur ve daha militancadır. Evanjelizm;Son yüzyılda ABD’yi yöneten ,dünyayı yönetmeye aday Küresel Çete’nin gizli dinidir.Yahudi’den daha Yahudi  olan Hıristiyanların uydurma dinidir. Özgür iradenin “Tanrı” tarafından çizilen kaderin dışına çıkamayacağını öngören Evanjelistler,bu kaderi hızlandırmak için Hıristiyanların ellerinden geleni yapması gerektiğini savunuyorlar ve Armageddon’la, yani “iyi” ile “kötü” arasındaki o büyük savaşla gelecek olan kıyameti ve Mesih’i hızlandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.” Merak edenler yazının tamamını verdiğimiz linkten okuyabilirler. Herkes merak ediyor ya, Dolar neden artıyor, işte cevabı bu yazıda var. Her şeyden önce ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz ve tanımamız lazım.  Evangelistler, kıyamet savaşı olarak bilinen Armegedon’un bir önce olması için çabalıyorlar. Bu savaşta onlara göre iyiler ve kötüler savaşacak. Tahmin ettiğiniz gibi sözüm ona onlar iyi biz kötüyüz. Keşke Kuran-ı Kerim’i de okuma zahmetinde bulunsalardı. Çok trajikomik bir hayat yaşıyorlar. Evangelistlerin yaşadıkları bu trajikomik hayatı yılarca önce Yunanistan’da meydana gelen gerçek bir yangın söndürme haberine benzetiyorum. Hikâye şu: “Yunanistan’da yanan bir orman söndürülür. Yanan ormanda yanmış bir dalgıç cesedi bulunur. İlginçtir. Ormanda Dalgıç’ın ne işi vardır? Sonra öğrenilir ki, orman yangınını söndürmek için denizden su alan uçaklar, dalgıcı denizden alıp yangının tam ortasına atmışlar.” Düşünün serin sulardan cehennem sıcağına gidiyorsunuz. Ne kadar trajikomik değil mi? Kendilerini iyilerin tarafında hayal eden, bu şekilde savaşan ve sonunda Niyazi olanlar. Zavallılar.
Türk halkının önemi
Bu savaşta en büyük hedef kuşkusuz Türkiye’dir. Zira Türkiye, 1071’de rahmetli muzaffer komutan Alparslan’ın fethettiği ve onların kutsal bilip vadedilmiş topraklar olarak uydurdukları bölgenin de içinde olduğu Anadolu’nun sahibi ülkedir. Zira Türkler, Osmanlı ile birlikte İslam’ın bayraktarlığını ve hamiliğini alan millettir. Türkiye son kaledir. Dolayısıyla tabiri caizse onların musibetleri bize gelmeyecekte kime gelecek?  Ve kusura bakmayın bundan kaçış da yok. Bu bize verilen mübarek ve şanlı bir mirastır. Bu yüzden Türkiye ve onun başındaki Başkan (Reis, Başkomutan) onlar için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Reis’in en büyük güvencesi önce Allah sonra yürekli ve imanlı Türk milletidir. Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi yine o kahraman insanlara şiddetle ihtiyaç var. Ancak lütfen kimse kusurumuza bakılmasın, halktan hep fedakârlık beklerken, halka sahip çıkmak ve destek vermek de gerekir. Bunu yaparken herkesin çok samimi olması çok önemlidir.  En büyük korkum, halkın dava şuurunu ve istikrarını bozabilecek şeylerin belki de farkında olmayarak ya da bilmeyerek rutin bir şekilde tekraren yapılması sonucu metal yorgunluğu ya da tepkisizlik durumunun oluşmasıdır. Hani sürekli kan gören doktorların bir süre sonra buna tepki vermemesi gibi.  Sürekli bahsettiğimiz gibi yeni olaylar, yeni müjdeler, yeni söylemler, değişiklikler, rahmetli Özal’ın bahsettiği yeni çikolatalar rutinden doğabilecek metal yorgunluğuna şifadır. Gaflet uykusuna girmişlere şefkat tokadı gerekebilir. Bu sözlerinden de lütfen kimse alınmasın, zira en başta bizzat kendime söylüyorum.  Ayrıca yine tenzih ederek söylüyorum, idarecilerle halk arasında hiçbir duvar olmamalı. Kabul ediyorum, idarecilerin devlet işleri yoğun olabilir, bundan dolayı milyonlarca kişiyle tabiki ilgilenemezler, bu zaten mümkün değil ama halkın siyasetçi ile arada iletişimi sağlayacak danışman ve asistanların bu konudaki işlerliği ve samimiyeti çok önemli. Maazallah, Halk ile bağlantı koparsa bugün yaşadığımız olağanüstü durumlarda tekrar bağlantıyı kurmak için zaman kaybedilebilir. Özellikle seçimlerde bu durumlar yaşanabiliyor. İdarecinin Hak ve Halk ile her zaman bağlantılı olması elzemdir. Bu yüzden arada bir iletişim sistemlerini kontrol etmek, halktan tam ve doğru bilginin gelip gelmediğine bakmak, 4.Murat gibi zaman zaman tebdili mekân yapamasa bile halkın içinden güvendiği kimseleri arayıp bazı bilgileri çek etmek, yakınlarındaki kişilerin zamanla metal yorgunluğu olabilme riskine karşı ufak değişiklikler yapmak önemlidir. Mesela halkın en önemli bağlantıları olan Bimer ve Cimer’e gelen şikâyet veya öneriler, özel twitter veya instagram hesaplarına gönderilen paylaşımlar, çok önemli verilerdir. Bizzat takip edilmelerinde sonsuz faydalar vardır.

Doğruları yazıp söyleyebilmek
Bazı yazar, çizer, kanaat önderi, danışman, yetkili, madden veya manen sorumlu arkadaşlar doğruları tam olarak ve zamanında söyleyemeyebiliyorlar. Hâlbuki farkındalar mı bilmiyorum bu arkadaşların sorumlulukları ve veballeri var. Klasik siyasetçi gibi kralım sen çok yaşa demek yerine bazen eğer öyleyse kral çıplak diyebilmek samimi ve yürekli bir dava adamına yakışan bir şeydir. Bu konuda idarecilerin yanındakilere bunu yapabilme cesaretini ve teşvikini aşılaması gerekir. Her kes bunu yapamaz.  Zira bazı arkadaşlar istemeden davaya ve gidişata engel olmaktan veya zarar vermekten korkarlar, bazı arkadaşlar yanlış anlaşılmaktan korkarlar, bazı arkadaşlar kararlarında emin olmazlar bazıları da maalesef mevcutlarını kaybetmekten korkarlar. Bu onları doğru bildikleri şeyleri yazmaktan ve söylemekten alıkoyar.


Olumlu, ümitli ve inançlı olmak
 Bu arada bu yazıda dostlardan son bir ricam olacak. Büyüklerimize karşı haddimize değil ama NLP dediğimiz “Nero Linguistik Programlama” da olumsuz cümleleri kullanmamak gerektiği tavsiye edilir. Mesela “Boyun Eğmeyeceğiz” cümlesinde bile aslında Boyun eğmek ifadesi bir şekilde vardır. Ya da bize diz çökertemeyecekler cümlesinde bile aslında diz çökmek vardır ve bilinçaltına böyle bir algı verilir. Bu yüzden bu şekilde olumsuz cümleler kullanılmaması gerektiği tavsiye edilir. Son günlerde sosyal medyada sürekli bu olumsuz cümleler kullanılıyor. Boyun Eğdiremeyecekler yerine biz onların boyunlarını eğdireceğiz ya da mesela başaramayacaklar yerine BAŞARACAĞIZ cümlelerini daha çok kullanmak daha iyi olur gibi geliyor. Bulunduğumuz dönem bu korkuların ve olumsuzlukların atılıp, doğruların konuşulması gerektiği dönemdir. Hattı müdafaa bitmiş sathı taarruz strateji dönemi başlamıştır. Birlikte dava şuuruna erip hep beraber ayağa kalkacağız. Zira batarsak Allah korusun hep beraber batarız. Reis’e her şekilde ve her şartta sahip çıkmamız ve ölümüne yanında olmamız gerekiyor. Susmak ona ve ülkeye zarar verebilir. Konuşması ve yazması gerekenler bunu zamanında yapmazsa veballeri üzerinedir. Yazımızın başlığında sorduğumuz gibi, gerçekten “Bu savaşa Hazır mısınız? “ Allah bu ülkeye zeval vermesin, bizlere akıl, fikir, iman, cesaret, birlik olma ve şuurlu olmayı nasip eylesin. Allah, başta reis olmak üzere bu ülkenin başındaki idarecilerin ve bizlerin yar ve yardımcısı olsun inşallah.     


RİFAT SAİT*KHA.
24.Dönem AK Parti İzmir milletvekili
BASAM (Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı
Dokuz Eylül Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırma Merkezi (ATMER) DK Başkanı
Twitter  twitter.com/saitrifat   Facebook : www.facebook.com/rifat.sait

FİLİZ ÖZKOL: Benim aşkım eski bir melek

Aşkın bin bir hallerinin nikah masasına gidişine kadar geçirdiği evlerinde tuhaf senaryolar yatıyor. Gözlemciliğiniz güçlüyse, bir de olaylara mizahi yaklaşıyorsanız öyle ilginç hikayeler dinliyorsunuz ki, ağzınızın bir karış açık kalması ömür boyu sürebilir.

Farkımızın farkındalığındaki zihinsel becerimizin tadına maalesef doyum olmuyor. Hem izleyici hem oyuncu olduğumuz müddetçe olaylar zincirinin senaryo kahramanları hep aynı.
Hepimiz birbirimizin aynası olmaya devam edelim bakalım. Yolun sonunu merak etmenin ecele faydası olmadığı gibi, zaman denen kavramın kısalığına sığdırdığımız uzun metrajlı hikayelerimizin nasıl olsa ucu bucağı yok.
Karşımdaki genç kadın ballandıra ballandıra kocasını övmeye devam ediyordu.
Hem de ne anlatma. Zannedersin "KOCA" öteki dünyanın kanatsız bir meleği. Gelmiş bu genç hanımın başının üstüne konuveren bir talih kuşu. Sanki cennet bahçelerinde geziyorlar. Beyaz atlı prens benzetmelerinin mercedese dönüşmüş şekli.
"Şekerim kocam bana tapıyor.
Hayatımın her anını dolu dolu yaşıyorum. Tüm dünya nimetleri bana hizmet ediyor. Birdediğim iki olmuyor. 'Bir elim yağda diğer elim balda' derler ya, dahası var eksiği yok. Her isteğim anında oluyor. Eeee ben de sıradan biri değilim tabii. Tüm bunları hak ediyorum."Şişirilmiş egoların arkasında nelerin gizlendiğini keşfetmek için fazla akıllı olmaya gerekte yok sanırım. Aşk çoktan unutulmuş.
Çok eskilerde gerçekten ama çok zaman önceydi. Yüz yıl kadar eski. Bir zamanlar gerçek aşklar vardı. Sevgi üzerine söylenmiş aşk şarkılarının revaçta olduğu samimi duyguların "Samanlık seyran sevgilerin" hayatımızı kapsadığı çok öncelerin ötesiydi... Eskilerin deyimiyle "SEVGİ ÇOCUKLARI" olduğumuz yılların birinde Kezban ve Ali aşkların gündeminde gerçek sevgilerin konuşulduğu teknolojinin olmadığı günlerin aşklarıydı anlatmak istediğim.
Romantizm denen kelime anlamının arkasına yerleştirdiğimiz duygular bir melodram kıvamındaydı. Sevmeyi amaç edinmiştik. Hiçbir duygu gerçek aşkımıza gölge düşürmezdi. Hele karşımızda kişinin maddi durumu biz hiç ilgilendirmezdi. Yüreğimiz onu yüreğine kaymışsa tüm dünya ayaklarımızın altındaydı.
Şimdiki aşklarımıza yeni bir format attık. Mümkünse içinde ne kadar duygu var diye hesaplamayalım Çünkü gerek yok. Şablona uyduğunuz anda mesele bitmiştir. "Eski çamlar bardak oldu" "Eski aşklarda masal oldu" Aslında kimsenin suçu yok.
Çünkü dünyanın değer yargıları değişti.
Her yüzyıl kendi hikayesini yazarken gerisinde kalmışsanız eski kafalı oluveriyorsunuz.
Oysa tüm tarih kitaplarında "OLAĞANÜSTÜ AŞKLAR" anlatılır. Tarihe kendimizi sadece başarılarımızla değil aşklarımızla da yazdırmak zorundayız. Bu kadar sahte duyguların içinde aşkın kendine yer açması ve "BEN BURDAYIM HEP VARDIM" demesi o kadar zor ki. Biliyorum ki tarih biz sevgisiz kullarını asla affetmeyecek. "Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun bana ne yaşadığınızı, yaşadığınız ana ait hangi duygusallıklarınız vardı onuanlatın" diyecek.
Oysa biz; savaşlarımızı, teknolojimizi, maddi kazançlarımızı, gücümüzü, anlatacağız.
Bir de geçek zannettiğimiz meleklerin uğramadığı sahte aşklarımızı... Yazıklar olsun insanlığımıza diyemeyecek kadar çağ atlamış durumdayız. Defolu duygularımız tümevrene kutlu olsun.