Siyasette Balkanları dışlamak
Rifat Sait
AK Parti 24.Dönem İzmir milletvekili
BASAM (Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı
Siyasette nüfus yani kalabalık olmak önemlidir. Zira ne kadar kalabalıksanız o kadar oy kazanabilirsiniz. Ancak diğer taraftan da kemiyet ve keyfiyet denilen iki önemli ayırım vardır. Yani nüfusunuz çok kalabalık olsa da sonuç getirmeyen boş bir kalabalıktır ya da az kişi ile büyük davaları başarabilirsiniz. Bunu söylerken kimse üzerine alınmasın herkesi tenzih ederim.
Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in güzel Şiir’lerinden birinde şöyle der: "Cenazemde olmasın çelengim top arabam. Tabutumu taşısın dört tam inanmış adam. “ Hakikaten de 4 inanmış adam bazen 4 milyar insanın karşılığı olur. Ancak futbolda da güzel bir söz vardır: “Hatice’ye değil neticeye bakalım” Yani sonuçta aldığınız oy miktarı önemlidir ve o sizi iktidar yapar, nokta.
Bu ülkede Balkan göçmenleri oldukça kalabalık ama hepsi birlikte hareket ediyor mu? Masaya hep birlikte yumruklarını vurabiliyorlar mı? Bir birlerini destekliyorlar mı? Bunlar önemli.
Milliyetçilik yapmak için değil. Ama kantitatif konuşabilmek için sayıları ortaya koymanız önemlidir. Daha önceki yazılarımda pek çok kez yazdım. Türkiye’deki Balkan göçmenlerinin yaklaşık toplam sayısı 18 Milyon dolaylarındadır. Bu sayıyı sizlerin de kabul etmesi için Türkiye göç tarihine bakmanızı öneririm. Ben 28 Ekim 1927 yılındaki nüfus sayımı sonuçlarına ulaşabildim. O tarihte 13 milyon 600 Bin kadar bir nüfusumuz olduğu görülüyor. Peki, ama bu 14 milyon insan bugüne gelindiğinde nasıl 80 milyon oldular? Aniden mi?
Türkiye’ye Balkan göçlerinin tarihi kronolojisi
Türkiye’ye Balkan göçlerine baktığınızda, 1912 Balkan savaşları sonrasındaki göçler, 1924 Mübadele göçü, 1956 Yugoslavya göçü, 1989 Bulgaristan göçü dikkat çekiyor. Tabi bunların öncesinde, arasında ve sonrasında da çeşitli göçler yaşanmış. Bu göçler ağırlıklı Trakya, Ege ve Marmara bölgelerine olmuş. Edirne, Çanakkale, Lüleburgaz, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya, İzmir, Manisa, Denizli gibi illerimiz bu göçlerin merkezleri olmuş. O yüzden örneğin İzmir’in nüfusunun (Buca, Gaziemir, Çeşme, Dikili, Bergama, Bornova, Karşıyaka) neredeyse %40’ı göçmendir. İstanbul’da ise yaklaşık 6- 7 milyon dolaylarında Balkan göçmeni ( Bayrampaşa, Eyüp, Gaziosmanpaşa, Avcılar, Pendik, Zeytinburnu, Esenler, Sultangazi) yaşamaktadır.
2002 seçimlerinde kendisi bir Rumelili olan Cem Uzan’ın kurduğu Genç Parti’nin İzmir’de ikinci parti olarak gösterdiği başarının arkasında Balkan göçmenleri olduğu unutulmamalıdır.
Bu rakamları neden veriyorum? Siz eğer siyaseten güçlü olmak isterseniz demografik yapılara dikkat etmeniz gerekir. Ayrıca “Siyasi Mukarenet (Siyasi uygunluk) “ denilen olgu da çok önemlidir.
Siyasi Mukarenet, yani Siyasi Uygunluk, ne demek? Daha önceki bir yazımızda açıklamıştım, şimdi tekrar açıklamaya çalışayım.
Diyarbakır’a Selanikli, Trabzon’a Malatyalı aday olur mu?
Kafatası milliyetçiliğine karşıyız. Siyasette bölgesel demografik ölçülerde herkesin kendi yöresi, düşüncesi, yaşam tarzı, kültürü, ortak değer ve çıkarlarına göre aday tercihi olabilir. Bu gayet normaldir. Örneğin Diyarbakırlı bir kardeşimiz, kendi şehrinden kendisi gibi bir Kürt kardeşimizi isteyebilir ve aday olarak gayet tabi tercih edebilir. Bu doğaldır ve normaldir. Bir Trabzonlu kardeşimiz, yakın komşusu olsa bile Rizeli değil, özellikle Trabzonlu bir adayı tercih eder. Rizeli bir adayı bile kabul etmeyen Trabzon, mesela bir Malatyalı bir adayı belki de hiç kabul etmez. Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu bölgelerimizin bu konuda hassas olduklarını düşünüyorum. Ancak aynı hassasiyet Ege, Marmara ve Trakya bölgeleri için de neden geçerli değildir? Tabiki bu bölgeler diğer bölgelerden göç aldıkları için farklı bir dengede olabilirler. İstanbul veya İzmir’in bazı ilçelerinde Kürt kardeşlerimiz, Erzurumlular, Mardinliler, Konyalılar ya da Karadenizliler daha kalabalık olabilir. Bu yüzden milletvekili, Belediye Başkanı ve Meclis üyesi adaylarını ve ilçe başkanı ile ilçe yönetimlerini dengeli seçmek çok önemlidir.
AK Parti’nin Siyasetteki Balkan paradoksları (Çelişkileri)
Bunu yaparsan doğrudur ya da böyle yaparsan kazanırsın dediğin şeyleri yaparsın ama beklediğinden çok farklı sonuçlar alırsın. İşte bu çelişkidir.
Örneğin, iktidardaki AK Parti hükümetleri Balkan ülkelerinde çok önemli hizmetler veriyorlar. Devletin, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, Maarif Vakfı, Dışişleri Bakanlığı, Diyanet işleri Başkanlığı, TRT, Anadolu Ajansı, Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi kurumları Allah var Balkanlarda çok güzel hizmetlere imza atıyorlar. Balkanlardaki ecdat yadigârı eserler restore ediliyor, Balkanlardaki soydaşlarımıza ve akrabalarımıza maddi ve manevi destekler, burslar, yardımlar veriliyor. Balkanlarda yollar, havalimanları, sosyal kurumlar yapılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Balkanlara gittiğinde Bosna’da, Kosova’da, Makedonya’da, Arnavutluk’ta, Bulgaristan’da, Batı Trakya’da kalabalıklarca muhteşem karşılanıyor, sevgi yumağı oluşuyor.
Hatta bilmem bilir misiniz ama AK Parti’nin temelleri, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın cezaevinden çıktıktan hemen sonra gidip toplantılar yaptığı Makedonya’da atılmıştır.
Türkiye’deki Balkan göçmenleri, Balkanlardaki akrabalarından bunu çok iyi biliyor ve görüyor. Ama bu hizmetleri veren AK Parti hükümetlerine siyasal desteği vermeyebiliyorlar. Nitekim AK Parti’nin zayıf olduğu yerler genellikle Balkan göçmenlerinin ağırlıklı yaşadığı Batı ve Trakya bölgeleri. Bu çelişki değil midir?
Diğer taraftan ise Balkanlar’da (Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya) yılarca Komünizm veya Sosyalizm belasından çekmiş ve göç etmek zorunda kalmış Balkan göçmenlerinin, bu sistemlere yakın ve devamı sayılabilecek sol partilere destek vermemesi beklenirken, böyle olmuyor. Bu çelişki değil midir?
Bunlar AK Partinin Balkanlara olumlu yaklaşımlarına rağmen Balkan seçmenlerinden yeterince ahde vefa bulamamasıdır. Ancak tam tersine şeyler de oluyor. Yani bu sefer AK Partinin Balkanlara karşı yaklaşımı ters tepki oluşturuyor. İşte bu aslında AK Parti’nin bile bile kendine yaptığı harakiridir.
Örneğin, Balkan göçmenlerinin Türkiye’deki sayısal gücünü bildiği halde bu durumu dikkate almayarak oy kayıpları yaşamak, Belediye Başkanlıklarını kaybetmek de bir çelişki değil midir?
Bu durum açıkçası, Balkanların demografik ve siyasi mukarenet açısından güçlü olduğu yerlerde teşkilatlarda, meclis üyeliklerinde, Belediye Başkan adaylıklarında, milletvekili seçimlerinde tam tersine farklı tercihlerle bulunarak adeta çelişkiye düşmektir.
Yine oldukça ilginçtir ki; Osmanlıyı örnek alan siyasi bir düşünce içinde ayrıca bir çelişki yaşanmaktadır. Zira hem Osmanlıyı sevecek ve örnek göstereceksin hem de onu örnek almayacaksın. Bu çelişki değil midir? Osmanlı devletinde sadece Arnavutlardan 38, Boşnaklardan ise 44 vezir yani bugünkü tabiriyle başbakan hizmet vermiştir. Yani Osmanlıda 80’den fazla Balkanlı Başbakan görev alırken, bugün Balkan göçmenlerinin milletvekili dahi olma konusunda çok fazla tercih edilmedikleri görülmektedir. Nüfusu 80 milyon olan Türkiye’nin bağrında 18 milyon dolaylarında Balkan – Rumeli göçmeni olduğu düşünüldüğünde bu paradoksun mahiyeti anlaşılabilir. Bu kalabalığı safınıza çekmek varken bile bile kaybetmek büyük bir siyasi israftır. Hele hele önümüzdeki günlerde birkaç puanın bile çok değerli olacağı bir Türkiye düşündüğünüzde.
Balkan – Rumeli insanı bu ülkenin çimentosudur. Onlarsız bir siyaset yapılamaz. Her şeyden önce ülke genelinde demokratik temsil dengesini bozarsınız. Yerel yönetimlerde, parlamentoda, kabinede, bürokraside bu denge şarttır. Bu denge sadece Balkanlar açısından değil, Kürt kardeşlerimiz için de geçerlidir. Demografik yapılarına göre bu denge sağlanmalıdır. Ama her şeyden önce Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve beraberliği muhafaza edilmelidir. Balkanlı da gelse, Kürt te gelse, Laz da gelse, öncelik Türkiye Cumhuriyetidir. Bu denge her şeyden önce gelir.
Ateş İlyas Başsoy’un “AKP neden kazanır, CHP neden kaybeder? “ isimli kitabını okudunuz mu? Okumadıysanız mutlaka okuyun. Yazar, 2009 yerel seçimlerinde Antalya Belediyesini CHP’ye nasıl kazandırdığını anlatıyor. Bunu çok büyük bir başarı olarak gösterip AK Parti’nin ilk başarısızlığına kendisinin ortaya koyduğu stratejilerle gidilerek gerçekleştiğini belirtiyor. Oysa şimdilere baktığımızda Antalya tekrar kaybedilmiş. Hata sanki bir kâbus gibi İstanbul, Adana, Ankara, Adana da kaybedilmiş. Şimdi yeni bir kitap yazıp ismini “AK Parti neden kaybeder, CHP neden kazanır? “ koymak lazım. Bu kitapta yazılacak nedenler arasında Balkanlar mutlaka yer alacaktır.
İstanbul seçimleri öncesinde televizyon programlarının pek çoğunda “Kürtlerin oyu ne olacak? “ diye soruldu ve tartışıldı. Ama Allah için bir kere İstanbul’daki 6 Milyon Balkan göçmeni ne yapacak diye sorulmadı ve merak edilmedi. Ya da İzmir’deki 1,8 Milyon Balkan göçmeni nasıl hareket edecek, onları nasıl kazanırız diye sorulmadı.
Ama Kürt kardeşlerimizin oyu ne olacak diye o kadar çok sorulmasına rağmen sonuçta onlar da kazanılamadı. Nereden mi biliyorum? Geçen hafta Kürt kökenli eski bir milletvekili ağabeyimle İstanbul’da buluştuk ve sohbet ettik. Kendisi Kürt toplumunda kanaat önderi bir büyüğümüzdür. Bu milletvekili ağabeyime Kürt kardeşlerimizin AK Partiye İstanbul seçimlerinde destek verip vermediğini sordum. Bana dedi ki; İstanbul’da milyonlarca Kürt var. Kaç tane Kürt kökenli İstanbul milletvekili var biliyor musun? Ya da İstanbul’un 39 ilçesinde kaç tane Kürt kökenli Belediye başkanı var? Biliyor musun? Yok dedi ve İşte bu yüzden Kürtler İstanbul’da bize destek vermediler, dedi. Sonra düşündüm de yahu Balkanlar ve Kürtler yoksa İstanbul’da kimlerle siyaset yapılıyor?
CHP’nin Balkan yakınlığı
AK Parti’de durum böyleyken, CHP’de ilginç bir Balkan çıkışı oldu. CHP, bünyesinde bir Balkan masası kurdu. Başına da kendisi de bir Balkan göçmeni olan Genel Başkan yardımcısı Faik Öztrak’ı getirdi. Öztrak’ın yardımcısı ise yine Balkan göçmeni olan Bursa Milletvekili Prof.Dr. Yüksel Özkan. CHP’nin Balkan masası ilk istişare toplantısını İstanbul’daki Balkan Federasyonunda Balkan STK temsilcileriyle birlikte yaptı. Bu, CHP’nin bir Balkan şovu mudur bilemiyorum?
Diğer yandan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçen ay Arnavutluk’a giderek orada Dünya Bektaşileri Başkanı Baba Mondi’yi ziyaret etmişti. Bu şekilde Türkiye’deki bir kesime önemli bir mesaj vermiş oldu.
CHP, zaman zaman Batı Trakya ve Bulgaristan’a da heyetler gönderiyor. Özellikle Bulgaristan’da ülkenin en büyük üçüncü partisi olan ağırlıklı Türklerin oluşturduğu Halk ve Özgürlükler Partisi (HÖH-Bulgarcası DPS) ile yakın temaslar kuruyorlar. Bulgaristan’daki bu parti AK Parti hükümeti ile arası bozuk. Zira AK Parti, bunlara muhalefet olan başka bir Türk partisine destek vermişti. Gerçi, bu desteğin farklı nedenleri de vardı ama burada detaylara girip esas konuyu dağıtmak istemiyorum. Bu durum sonrasında Bulgaristan’daki HÖH partisi ile bağlantılı Türkiye’de yaşayan Türk-Bulgar çift pasaportlu çok sayıda Bulgaristan göçmeni vatandaş, AK Partiye tepkili ve CHP’ye yakın oldular. Esasen bunların çoğu zaten CHP’ye yakın olan kimselerdi ancak arada olanlar da CHP’ye sıcak bakmaya başladılar. Bu durum ayrıca onların AK Partiye tepkilerini de artırdı.
CHP, 2012 yılı Kasım Ay’ında İstanbul’da Mövenpick otelde “Değişen Zamanlarda Sosyal Demokrasi, Balkanlar’da Dayanışma ve Refah’ başlıklı konferans” düzenlemiş ve bu konferansa Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da katılmıştı. CHP’nin Balkanlarla ilgili bu toplantısına ben de davet edilmiştim. AK Parti Genel Merkezinin izni ile toplantıya katılmıştım. Hatta toplantının istiklal marşı ve Atatürk’e saygı duruşu yapılmadan başlaması beni şaşırtmıştı. Oysa bu gibi kriterler CHP’nin sözde hassas olduğu şeylerdi.
İzmir’de göçmen partisi kurma çalışmaları
Yaklaşık 1,8 milyon Balkan göçmeninin yaşadığı İzmir’de, “Bizden sağcı da çıkar solcu da ama vatan haini asla” temel mantığı ile bir “Balkan – Anadolu” partisi kurulma fikri ortaya atıldı. Türkiye’nin birçok bölgesinde mevcut olan Balkan Rumeli STK’ları tarafından teşkilatlanması düşünülen Balkan – Anadolu Partisi (BAP) fikri ses getirebilir ama hayata geçer mi bilemem? Partiyi kurmak isteyenler önümüzdeki seçim döneminde 1-2 puanın bile anahtar olacağından yola çıkarak bu düşünceye iskelet bulmaya çalışıyorlar. Balkan göçmenlerinin siyasi partilerde yer bulamamasından dolayı tepki gösteren bu arkadaşlar şimdilik bir siyasi Feyk (Fake) atarak tepkileri görmek istiyorlar. Ancak böyle bir yapılanma fikri milliyetçiliği körükleyebilir mi? Bunu da çok iyi düşünmek gerek. Olur mu olmaz mı bilemem ama eğer hayata geçirilirse İlk planda CHP’den oy çalacağı düşünülüyor. Oysa MHP sempatizanı olan çok sayıda Balkan göçmeni de var. AK Parti içindeki küskün Balkan göçmenleri de diğer bir hedef kitle olabilir. Ancak AK Parti’de de CHP’de de MHP’de de İP’de de partisine çok sıkı bağlı olan göçmenler var. Asla ayrılıp gelmezler. Bazıları bunu milliyetçilik ve dolaylı ayrılıkçılık gibi görüp gelmeyebilir. Bazı Balkan Göçmenleri hiç siyasal değillerdir, karışmazlar. Böyle bir şey yapılacaksa bile isminde Balkan veya göçmen ibareleri olmaması daha iyi olur. Tıpkı Bulgaristan’da aslında ağırlıklı Türklerin oluşturmasına rağmen içinde az da olsa Bulgarların da olduğu Halka ve Özgürlükler Partisi (HÖH) gibi. Ama bana soracak olursanız şu anda böyle bir Balkan partisi için Türkiye şu anda hazır değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder